エピソード

  • Finding Friendship: Deniz's Journey in Istanbul's Moda
    2025/01/14
    Fluent Fiction - Turkish: Finding Friendship: Deniz's Journey in Istanbul's Moda Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-01-14-23-34-01-tr Story Transcript:Tr: Moda, İstanbul'un kalbinde modern ve gelenekselin yan yana bulunduğu bir semtti.En: Moda was a neighborhood in the heart of Istanbul, where the modern and traditional stood side by side.Tr: Kış mevsimi, Moda'nın sokaklarına serin rüzgarlar taşır, ama o soğuk bile insanların yüzündeki sıcaklığı gölgede bırakamaz.En: Winter brought cool winds to the streets of Moda, but even that cold couldn't overshadow the warmth on people's faces.Tr: Kahveler birbiri ardına sıralanmış, içeridekiler paltolarını çıkarıp sıcak çaylarını yudumlarken, dışarıda kalanlar caddeyi renklendiren dükkân vitrinleriyle ısınmaya çalışır.En: Coffeeshops lined up one after the other, with people inside shedding their coats while sipping hot tea, and those outside trying to warm up with the vibrant shop window displays along the street.Tr: Deniz, İstanbul'a taşındığından beri Moda'daki bu atmosferi hep merak etmişti.En: Since Deniz moved to Istanbul, he had always been curious about the atmosphere in Moda.Tr: Doğayla iç içe yaşamayı seven biriydi ama büyük şehrin kalabalığında kendini yalnız hissetmekten kurtulamamıştı.En: He loved being close to nature, but he couldn't escape the feeling of loneliness in the crowd of the big city.Tr: O gün yatağından kalktığında içindeki heyecanı bastıramadı.En: When he got up from his bed that day, he couldn't suppress his excitement.Tr: Bugün, Moda'da düzenlenen bir topluluk bahçe etkinliğine katılacaktı.En: Today, he was going to participate in a community garden event held in Moda.Tr: Kendi iç dünyasından çıkıp bu sıcak topluluğa adım atmak istiyordu.En: He wanted to step out of his inner world and become part of this warm community.Tr: Deniz, ellerinde toprak kokusu, sırtında eski ama sevdiği montu ile bahçeye doğru yürüdü.En: With the scent of soil on his hands and an old but beloved jacket on his back, Deniz walked towards the garden.Tr: Bahçe, iki bina arasında bir vaha gibiydi.En: The garden was like an oasis between two buildings.Tr: Çeşit çeşit bitkiler ve ağaçlar, burada bir araya gelmiş, insanlarla doğayı buluşturuyordu.En: A variety of plants and trees had come together here, bringing people and nature together.Tr: İlk adımını attığında içindeki tedirginlik yüzüne yansıdı.En: As he took his first step, his inner tension showed on his face.Tr: Tanımadığı birçok insan vardı.En: There were many people he didn't know.Tr: Herkes birbiriyle laflıyor, ellerindeki işlerle uğraşıyordu.En: Everyone was chatting with each other and busy with their tasks.Tr: "Merhaba!"En: "Hello!"Tr: dedi Emre aniden, Deniz'in çekingence etrafına baktığını fark ederek.En: said Emre suddenly, noticing Deniz looking around timidly.Tr: Emre, neşeli bir genç adamdı, enerjisi etrafa yayılıyordu.En: Emre was a cheerful young man, his energy radiating around him.Tr: Yanında Aylin vardı; gülümsemesiyle ortamı yumuşatan, doğadan gelen her sese kulak veren biri.En: Next to him was Aylin, someone who softened the atmosphere with her smile and listened carefully to every sound that came from nature.Tr: Deniz, içindeki tereddütü yutup selamını aldı.En: Deniz swallowed his hesitation and responded to the greeting.Tr: "Merhaba," dedi, elindeki bitkiyi göstererek, "Bu etkinlikte nasıl yardımcı olabilirim?"En: "Hello," he said, showing the plant in his hand, "How can I help in this event?"Tr: Emre ve Aylin, Deniz'in ne yapabileceğini hevesle anlattılar.En: Emre and Aylin eagerly explained what Deniz could do.Tr: Üçü birlikte yeni bir ağaç dikmeye başladılar.En: The three of them began planting a new tree together.Tr: Deniz, daha önce hiç bu kadar rahat hissetmemişti.En: Deniz had never felt so comfortable before.Tr: Sohbetleri ağaç dikiminin ötesine geçti; doğanın önemi, bahçe işleri ve Moda'nın tarihi derken vakit su gibi aktı.En: Their conversations went beyond tree planting; from the importance of nature, to gardening tasks, and the history of Moda, time flew by like water.Tr: Kış mevsimi, Moda'da karanlık ama huzurlu bir örtü gibiyken, bahçede tamamladıkları iş ışıldıyordu.En: While the winter season in Moda was like a dark but peaceful veil, the work they completed in the garden was shining.Tr: Gün sonunda, Deniz kendisini etkinliğe davet eden Emre ve Aylin'e teşekkür etti.En: At the end of the day, Deniz thanked Emre and Aylin for inviting him to the event.Tr: "Sanırım artık burada yalnız değilim," dedi Deniz, gülümseyerek.En: "I guess I'm not alone here anymore," said Deniz, smiling.Tr: Arkadaşlarıyla vedalaşırken kalbinde bir sıcaklık hissediyordu, İstanbul artık ona daha yakın ve tanıdık ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • Fabrics & Flavors: Uniting Art and Cuisine in İstanbul
    2025/01/14
    Fluent Fiction - Turkish: Fabrics & Flavors: Uniting Art and Cuisine in İstanbul Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-01-14-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Kemal, İstanbul'un modern bir mahallesinde, Çarşı Caddesi'nde, sabah pazarı için yola koyuldu.En: Kemal set out for the morning market on Çarşı Caddesi, in a modern neighborhood of İstanbul.Tr: Kışın soğuk havası burnunu hafifçe kızartmıştı.En: The cold winter air had slightly reddened his nose.Tr: Pazarda dolaşırken tazelik arıyordu.En: While strolling through the market, he was searching for freshness.Tr: Her yeni tarif için ilham bulmak onun için önemliydi.En: Finding inspiration for every new recipe was important to him.Tr: Ancak bu kez, pazarın tanıdık manzarası ona biraz sıradan geldi.En: However, this time, the familiar scenery of the market seemed a bit ordinary to him.Tr: Yanında Cem vardı, her zamanki gibi enerjik ve yeni şeyler keşfetmeye istekli.En: Beside him was Cem, energetic as always and eager to discover new things.Tr: "Kemal, bak şu tarafa," dedi Cem, parmağıyla göstererek.En: "Kemal, look over there," said Cem, pointing with his finger.Tr: Kemal, biraz ilerideki rengarenk kumaşlarla dolu bir tezgâha göz attı.En: Kemal glanced at a stand filled with colorful fabrics a little further ahead.Tr: Tezgâhın arkasında Elif duruyordu.En: Behind the stand stood Elif.Tr: Elif'in el yapımı tekstil eserleri, hem geleneksel hem de modern motiflerle bezenmişti.En: Her handmade textile creations were adorned with both traditional and modern motifs.Tr: Kemal bir an için durakladı.En: Kemal paused for a moment.Tr: Kumaşların renkleri ve desenleri ona mutfakta deneyebileceği farklı tatları ve aromaları düşündürdü.En: The colors and patterns of the fabrics made him think of different tastes and aromas he could try in the kitchen.Tr: Cem, "Neden konuşmuyorsun?" dedi.En: Cem said, "Why aren't you talking?"Tr: Kemal, tereddütle Elif'e yaklaştı.En: Kemal, hesitantly approached Elif.Tr: Elif, yabancılara fazla açılmayan, işine odaklanmış bir sanatçıydı.En: Elif was an artist focused on her work, who didn't open up to strangers much.Tr: Fakat Kemal'in ilgisini fark etti.En: But she noticed Kemal's interest.Tr: "Merhaba," dedi Kemal, hafif bir gülümsemeyle.En: "Hello," said Kemal, with a slight smile.Tr: "Bu kumaşlar gerçekten çok güzel.En: "These fabrics are really beautiful.Tr: Hikâyelerini merak ediyorum."En: I'm curious about their stories."Tr: Elif önce şaşırdı ama sonra içten bir güven hissetti.En: Elif was initially surprised but then felt a sincere confidence.Tr: "Her kumaşın ayrı bir hikâyesi var," dedi.En: "Each fabric has a unique story," she said.Tr: "Bu desen, Anadolu'daki sıcak bir yaz akşamını anlatır.En: "This pattern tells of a warm summer evening in Anadolu.Tr: Bu ise, eski bir bahar şenliği."En: And this one, of an old spring festival."Tr: Kemal, Elif'in anlattıklarından büyülendi.En: Kemal was fascinated by Elif's stories.Tr: Onun sözleri yemek tarifleri için aradığı ilhamı alevlendirmişti.En: Her words had sparked the inspiration he was looking for in his recipes.Tr: "Sanırım bu desen bana karışık baharatlarla yapılmış bir kebabı hatırlatıyor," dedi neşeyle.En: "I think this pattern reminds me of a kebab made with mixed spices," he said cheerfully.Tr: Elif, Kemal'in sanatını gerçekten takdir ettiğini anladı.En: Elif realized that Kemal truly appreciated her art.Tr: İşte böylece, ikisinin de bakış açısı değişti.En: And so, both of their perspectives changed.Tr: Kemal, sıradan bir pazarda bile ilhamın bulunabileceğini fark etti.En: Kemal realized that inspiration could be found even in an ordinary market.Tr: Elif, sanatını paylaşmanın güzelliğini gördü.En: Elif saw the beauty in sharing her art.Tr: İkisi birlikte çalışmaya, yemek ve sanatı birleştiren bir proje başlatmaya karar verdiler.En: The two decided to work together and start a project that combined food and art.Tr: Başlangıçta düşündüklerinden farklı, ama çok daha ilham verici bir yoldu bu.En: It was a path different from what they initially thought, but much more inspiring.Tr: Kemal ve Elif, böylece beklenmedik bir dostluk ve ortaklık kurdular.En: Thus, Kemal and Elif formed an unexpected friendship and partnership.Tr: Şehir kalabalığının arkasında, kendi küçük dünyalarında yeni tatlar ve hikayeler yaratmaya başladılar.En: Behind the city's hustle and bustle, they began to create new flavors and stories in their own little world.Tr: İkisi de farklı yönlerden bakarak birbirini tamamlıyordu.En: Looking from different perspectives, they complemented each other.Tr: Hem Çarşı Caddesi hem de hayatları, bu itişamla daha da renklenmişti.En: Both Çarşı Caddesi and their lives became even more colorful with this collaboration. Vocabulary ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Mysterious Midnight Notes: A Dormitory Treasure Hunt
    2025/01/13
    Fluent Fiction - Turkish: Mysterious Midnight Notes: A Dormitory Treasure Hunt Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-01-13-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Karanlık kış geceleri, Boğaziçi Üniversitesi yurdunda bir sessizliği örtüyordu.En: Dark winter nights enveloped a silence at Boğaziçi Üniversitesi dormitory.Tr: Kemal, dar koridorlarda yankılanan ayak seslerini dinlerken düşündü.En: Kemal thought to himself while listening to the echoing footsteps in the narrow corridors.Tr: Derya yan tarafta ders çalışıyordu, popüler elektronik müzik hafifçe arka planda çalıyordu.En: Derya was studying next door, with popular electronic music playing softly in the background.Tr: "Derya," dedi Kemal, pencerenin önüne doğru eğilerek.En: "Derya," said Kemal, leaning toward the window.Tr: "Bu notlar çok tuhaf.En: "These notes are very strange.Tr: Kim bıraktı bunları?"En: Who left them?"Tr: Derya, kitaplarına gömülmüştü.En: Derya was buried in her books.Tr: "Bilmiyorum Kemal, ama yarın sınavımız var.En: "I don't know, Kemal, but we have an exam tomorrow.Tr: Odaklanmalıyız," dedi.En: We should focus," she said.Tr: Kemal ince kağıt parçasına tekrar baktı.En: Kemal looked at the thin piece of paper again.Tr: Üzerinde kaotik bir dille yazılmış birkaç cümle vardı: "Gece yarısı, yalnız ışıklar."En: It had a few sentences written in a chaotic language: "Midnight, lonely lights."Tr: Bu gizemli notlardan biri daha.En: Another of those mysterious notes.Tr: "Bunları çözmeliyiz.En: "We need to solve them.Tr: Belki de bu bir hazine avıdır," dedi Kemal, gözleri parlayarak.En: Maybe it's a treasure hunt," said Kemal, his eyes sparkling.Tr: Derya iç çekti, ama Kemal'in kararlılığının farkındaydı.En: Derya sighed but was aware of Kemal's determination.Tr: "Tamam, tamam.En: "Okay, okay.Tr: Ama sadece bu gece," dedi endişeyle.En: But just for tonight," she said anxiously.Tr: O gece, Kemal ve Derya notların peşine düştüler.En: That night, Kemal and Derya went after the notes.Tr: Yurdun her köşesini aradılar.En: They searched every corner of the dormitory.Tr: Soğuk hava pencerelerden içeri sızarken, ay ışığı karla kaplı bahçeye yansıyordu.En: As cold air seeped in through the windows, the moonlight was reflected on the snow-covered garden.Tr: Saat gece yarısına yaklaşırken, son not onları yurdun eski kanadının karanlık bir köşesine götürdü.En: As midnight approached, the last note led them to a dark corner of the old wing of the dormitory.Tr: Derya, kalbinin hızla çarptığını hissetti.En: Derya felt her heart beating fast.Tr: "Bu çok saçma, Kemal," diye fısıldadı.En: "This is so ridiculous, Kemal," she whispered.Tr: Ama ikisi de geri dönmedi.En: But neither of them turned back.Tr: Eski bir kapıyı açtıklarında, karşılarında utangaç genç bir kız buldular.En: When they opened an old door, they found a shy young girl in front of them.Tr: Elinde kağıtlar ve bir kalem vardı.En: She had papers and a pen in her hand.Tr: "Merhaba," dedi kız, şaşırmış bir halde.En: "Hello," said the girl, looking surprised.Tr: "Ben Esra.En: "I'm Esra.Tr: Şiir kulübü kuruyorum.En: I'm starting a poetry club.Tr: Bu şekilde insanları çekmek istedim."En: I wanted to attract people this way."Tr: Kemal ve Derya ona katıldı.En: Kemal and Derya joined her.Tr: O gece, gizemli notların arkasındaki hikayeyi öğrendiler.En: That night, they learned the story behind the mysterious notes.Tr: Kemal, bu deneyimle yeni bir şey fark etti: merakını sorumluluklarıyla dengelemek zorundaydı.En: With this experience, Kemal realized something new: he had to balance his curiosity with his responsibilities.Tr: Ve yaratıcı ifadenin güzelliğini takdir etti.En: And he appreciated the beauty of creative expression.Tr: Ertesi gün, kar yağıyordu.En: The next day, it was snowing.Tr: Kemal ve Derya yurt odasına döndüğünde, odada başka bir sessiz huzur vardı.En: When Kemal and Derya returned to the dorm room, there was a different silent peace in the room.Tr: Kemal notları toplarken, Derya kitaplarına geri döndü.En: As Kemal gathered the notes, Derya went back to her books.Tr: Bu kez sadece yüzünde hafif bir gülümseme vardı.En: This time, there was a slight smile on her face. Vocabulary Words:enveloped: örtüyorducorridors: koridorlardaechoing: yankılananleaning: eğilereknotes: notlarchaotic: kaotiktreasure: hazinehunt: avıseeped: sızarkenreflected: yansıyorduapproached: yaklaşırkenwhispered: fısıldadıshy: utangaçattract: çekmekappreciated: takdir ettibeauty: güzelliğinicreative: yaratıcıbalance: dengelemekresponsibilities: sorumluluklarıylacuriosity: merakınıdetermination: kararlılığınınanxiously: endişeylechaotic: kaotikdormitory: yurdundanarrow: darpapers: kağıtlarfocused: odaklanmalıyızexperience: deneyimlesparkling: ...
    続きを読む 一部表示
    14 分
  • Cooking Chaos: The Magic of Friendship in Floury Moments
    2025/01/13
    Fluent Fiction - Turkish: Cooking Chaos: The Magic of Friendship in Floury Moments Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-01-13-08-38-19-tr Story Transcript:Tr: Soğuk bir kış akşamı, üniversite öğrenci yurdunda, küçük bir oda ışıklar altında parlıyordu.En: On a cold winter evening, in the university dormitory, a small room was shining under the lights.Tr: Selim, Zeynep ve Kerem, bu küçük odanın içindeki mutfakta toplanmışlardı.En: Selim, Zeynep, and Kerem had gathered in the kitchen inside this small room.Tr: Selim, büyük bir heyecanla arkadaşlarına mantı yapmayı planlamıştı.En: Selim had planned to make mantı for his friends with great excitement.Tr: Fakat, o gün olaylar beklenenden farklı gelişecekti.En: However, that day events would unfold differently than expected.Tr: Mutfağın tezgahı karmakarışık ve küçüktü.En: The kitchen counter was messy and small.Tr: Tencere ve tavalar birbirine karışmış, her yerde açık kitaplar ve ders kağıtları vardı.En: Pots and pans were mixed up, and there were open books and study papers everywhere.Tr: Zeynep her zamanki gibi pratik bir şekilde, "Selim, emin misin?En: Zeynep, as usual practically, warned Selim by saying, "Selim, are you sure?Tr: Malzemeler eksik görünüyor.En: The ingredients seem to be missing.Tr: Pizza söylemek daha kolay olur."En: Ordering pizza would be easier."Tr: Ancak Selim, "Yok, yok!En: However, Selim rolled up his sleeves confidently, saying, "No, no!Tr: Halledeceğiz bunu!"En: We'll manage this!"Tr: Kerem ise tezgahın diğer ucunda malzemeleri toplamaya çalışıyordu ama köşede duran radyodan çalan müziğe eşlik ederek, olduğu yerde dans ediyordu.En: Kerem, meanwhile, was at the other end of the counter trying to gather the ingredients, but he was dancing in place, accompanying the music playing from the radio in the corner.Tr: Onun eğlenceli hali diğerlerinin de yüzünü güldürdü.En: His playful state made others smile as well.Tr: Selim hamuru açmaya çalışırken, unlar havada uçuştu, bu da ufak bir güldürüye sebep oldu.En: As Selim tried to roll out the dough, flour flew in the air, which caused a small burst of laughter.Tr: Malzemeleri karıştırmaya çalışırken birtakım eksikler olduğunu fark ettiler.En: While trying to mix the ingredients, they noticed that some were missing.Tr: Selim pes etmeye hiç niyetli değildi.En: Selim had no intention of giving up.Tr: "Başka ne bulabiliriz?" diye sordu.En: "What else can we find?" he asked.Tr: Kerem araya girerek, "Kalan makarna sosunu kullanalım!" dedi.En: Kerem chimed in, "Let's use the leftover pasta sauce!"Tr: Herkesin gülmesiyle birlikte, makarna sosuyla mantı yapma fikri onlara mantıklı gelmeye başladı.En: With everyone laughing, the idea of making mantı with pasta sauce started to sound reasonable to them.Tr: Nihayet mantı yarı yarıya pişmişti ki, birden dumanlar yükselmeye başladı.En: Finally, the mantı was half-cooked when suddenly smoke began to rise.Tr: Ortalık bir anda panik havasına büründü.En: The atmosphere quickly turned to panic.Tr: Zeynep gülerek, "Bir yangın alarmı daha mı Selim?" diye takıldı.En: Zeynep joked, "Another fire alarm, Selim?"Tr: Alarm çalınca, komşu odalardan başlarını uzatanlar oldu.En: As the alarm went off, neighbors from adjacent rooms poked their heads out.Tr: Herkesin yüzünde şaşkın ama eğlenceli bir ifade vardı.En: Everyone had a surprised but amused expression on their faces.Tr: Bütün bu curcuna arasında, sonunda mantıyı yapamayacaklarını kabul ettiler.En: Amid all this commotion, they ultimately accepted that they wouldn’t be able to make the mantı.Tr: Selim derin bir nefes aldı ve, "Tamam, pizza siparişi verelim.En: Selim took a deep breath and said, "Alright, let's order pizza.Tr: Ama bu eğlenceliydi!"En: But this was fun!"Tr: Kerem, "Yanlışlıkla bir dans partisi başlattık," diye ekledi.En: Kerem added, "We accidentally started a dance party."Tr: Pizza gelene kadar ışıkları söndürüp küçük bir dans partisi yaptılar.En: Until the pizza arrived, they turned off the lights and had a little dance party.Tr: O akşam, Selim, Zeynep ve Kerem’e, arkadaşlarıyla geçirilen zamanın mükemmellikten ziyade huzur ve eğlence getirdiğini hatırlattı.En: That evening reminded Selim, Zeynep, and Kerem that time spent with friends brings not perfection but peace and fun.Tr: Doğru malzemeler, doğru mutfak veya tarife ihtiyaç yoktu.En: No need for the right ingredients, the right kitchen, or the right recipe.Tr: Önemli olan kahkaha ve dostluktu.En: What mattered was laughter and friendship.Tr: Kendi küçük mutfak kazalarında bile arkadaşlarla olmak yeterliydi.En: Being with friends was enough, even in their small kitchen accidents. Vocabulary Words:dormitory: öğrenci yurdugathered: toplanmışlardıexcitement: heyecanunexpectedly: ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Discovering Hidden Beauties: A Winter Walk in İstanbul
    2025/01/12
    Fluent Fiction - Turkish: Discovering Hidden Beauties: A Winter Walk in İstanbul Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-01-12-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Kışın ortasında bir pazar sabahıydı.En: It was a Sunday morning in the middle of winter.Tr: Sultanahmet Meydanı, kalabalık olmasına rağmen huzurlu ve büyüleyiciydi.En: Sultanahmet Meydanı was peaceful and enchanting despite being crowded.Tr: Kar taneleri yavaşça düşüyor, meydanın taş yollarını hafifçe örtüyordu.En: Snowflakes were falling slowly, gently covering the stone paths of the square.Tr: Mavi Cami ve Ayasofya, sabah ışığında ihtişamlarını sergiliyorlardı.En: The Mavi Cami and Ayasofya were displaying their splendor in the morning light.Tr: Zeynep, ellerini cebine sokmuş dolaşıyordu.En: Zeynep was wandering with her hands in her pockets.Tr: Kendisi genç bir mimardı ve İstanbul'u ilham kaynağı olarak görmek istiyordu.En: She was a young architect and wanted to see İstanbul as a source of inspiration.Tr: Onun gözünde bu şehri receli kadar lezzetli yapan tarihi dokusuydu.En: In her eyes, it was the city's historical texture that made it as delightful as jam.Tr: Ancak, yeni projesi için henüz özel bir şey bulamamıştı.En: However, she had not yet found anything special for her new project.Tr: O kadar meşguldü ki, tesadüfen yanına yaklaşan kişiyi hemen fark edemedi.En: She was so busy that she didn't immediately notice the person who happened to approach her.Tr: Yanındaki kişi Emre'ydi.En: The person beside her was Emre.Tr: Emre, Sultanahmet'in tarihi hikayelerini anlatmayı seven bir turist rehberiydi.En: Emre was a tour guide who loved to tell the historical stories of Sultanahmet.Tr: Rehberlik yaparken, aslında her köşede sanat eserleri görüyordu.En: While guiding, he actually saw works of art in every corner.Tr: Gizli bir ressam olarak hayal ederdi kendini.En: He imagined himself as a hidden artist.Tr: "Merhaba," dedi gülümseyerek.En: Hello, he said with a smile.Tr: "İstanbul'un saklı güzelliklerini keşfetmek ister misiniz?"En: Would you like to discover the hidden beauties of İstanbul?Tr: Zeynep, bu sıcak daveti karşılık vermezse pişman olacağını düşündü.En: Zeynep thought that she would regret not accepting this warm invitation.Tr: "Neden olmasın?" diyerek karşılık verdi kendisi.En: She responded by saying, Why not?Tr: İki yabancı, karışık duygularla bir araya gelmişti.En: The two strangers came together with mixed emotions.Tr: Beraber yürürken Emre, Zeynep’e yalnızca popüler yapıtları değil, aynı zamanda daha az bilinen sanatsal köşeleri de göstermekteydi.En: As they walked together, Emre was showing Zeynep not only the popular landmarks but also the lesser-known artistic corners.Tr: Zeynep, onun bilgisinden ve tutkusu karşısında hayran kalmıştı.En: Zeynep was impressed by his knowledge and passion.Tr: Aralarında geçen sohbet, bir yerden sonra mimariden çok kişisel hayallere döndü.En: Their conversation, at some point, turned from architecture to personal dreams.Tr: Emre, Zeynep'e boş vaktinde ne kadar resim yaptığını anlattı.En: Emre told Zeynep how much he painted in his spare time.Tr: Zeynep, ise sürekli modern ve geleneksel tasarımı birleştirmeye çalıştığını paylaştı.En: Zeynep, in return, shared that she was constantly trying to combine modern and traditional design.Tr: İkisinin de farkında olduğu koşuşturmaca arasında, aslında ne kadar da benzer hislere sahip olduklarını anladılar.En: Amid the hustle and bustle that both were aware of, they realized just how similar their feelings were.Tr: Bir gün küçük bir sanat galerisine girdiklerinde büyülü bir andı.En: When they entered a small art gallery one day, it was a magical moment.Tr: İçerideki tablolar ve heykeller, Zeynep’i derinden etkiledi.En: The paintings and sculptures inside deeply affected Zeynep.Tr: Akşam eve dönerken, kafasında yeni fikirler uçuşuyordu.En: As she returned home that evening, new ideas were swirling in her mind.Tr: Emre’nin görüşleri ve düşünceleri, ona yepyeni bir bakış açısı kazandırmıştı.En: Emre's insights and thoughts had given her a brand new perspective.Tr: Zeynep, not defterine tasarımlar çizmeye başladı.En: Zeynep started drawing designs in her notebook.Tr: Modern ve gelenekseli birleştiren eşsiz bir kompozisyon oluşuyordu.En: A unique composition combining modern and traditional was forming.Tr: Emre de bu süreçte cesaret buldu.En: Emre also found courage in this process.Tr: Hayallerini ertelemekten vazgeçmeye karar verdi ve kendi sergisi için bir öneri hazırlamaya başladı.En: He decided to stop postponing his dreams and began preparing a proposal for his own exhibition.Tr: Sultanahmet'i dolaşmak, iki yabancıya kendi dünyalarının kapılarını açmıştı.En: Exploring Sultanahmet opened the ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • Snowflakes and Proposals: Love in Winter's Embrace
    2025/01/12
    Fluent Fiction - Turkish: Snowflakes and Proposals: Love in Winter's Embrace Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-01-12-08-38-19-tr Story Transcript:Tr: Hagia Sophia'nın önünde, kışın ortasında bir gün... Okan, heyecanla Selin'le buluşmayı bekliyordu.En: In front of Hagia Sophia, on a day in the middle of winter... Okan was eagerly waiting to meet Selin.Tr: Kafasında önemli bir plan vardı.En: He had an important plan in mind.Tr: Okan, Selin'e evlenme teklif edecekti.En: Okan was going to propose to Selin.Tr: Yanında, her şeyin yolunda gitmesini sağlamak için Aylin de vardı.En: To make sure everything went smoothly, Aylin was there with him.Tr: Aylin, Okan’ın çocukluk arkadaşıydı ve bu özel anda ona yardım etmeye kararlıydı.En: Aylin was Okan's childhood friend and was determined to help him at this special moment.Tr: Okan, gözünü gökyüzüne çevirdi, hava beklenmedik bir şekilde ağırlaşmaya başlamıştı.En: Okan turned his eyes to the sky; the weather had unexpectedly started to get heavier.Tr: Birkaç saat önce sakin olan gök, şimdi kar taneleriyle doluydu.En: The sky, which was calm a few hours ago, was now filled with snowflakes.Tr: İlk başta, yağan karın romantik olduğunu düşündü.En: At first, he thought the falling snow was romantic.Tr: Ancak kar hızını artırdı.En: However, the snow began to increase its pace.Tr: Rüzgarla birlikte kar, yerde birikmeye başladı.En: Along with the wind, the snow started to accumulate on the ground.Tr: Selin, Habib Neccar Camii'nin büyüleyici güzelliği karşısında büyülenmişti.En: Selin was mesmerized by the enchanting beauty of the Habib Neccar Mosque.Tr: Okan'ın planını bilmiyordu.En: She didn't know about Okan's plan.Tr: Okan, içeri girmeyi umut ediyordu ama sert hava koşulları yüzünden Hagia Sophia erken kapanmıştı.En: Okan was hoping to go inside, but due to the harsh weather conditions, Hagia Sophia had closed early.Tr: Hayal kırıklığına uğradı.En: He was disappointed.Tr: Aylin, Okan'ı cesaretlendirdi.En: Aylin encouraged Okan.Tr: "Başka bir gün de yapabilirsin," dedi ama Okan'ın yüzünde başka bir kararlılık vardı.En: "You can do it another day," she said, but there was a different determination on Okan's face.Tr: Okan, derin bir nefes aldı.En: Okan took a deep breath.Tr: Her şey bu ana bağlıydı ve şimdi dışarıda, kar yağışı altında, Selin'in gözlerinin içine baktı.En: Everything depended on this moment, and now, outside, amidst the snowfall, he looked into Selin's eyes.Tr: "Selin," dedi, sesi biraz titriyordu ama cesurdu.En: "Selin," he said, his voice trembling a bit but he was brave.Tr: "Seni bu kadar sevdiğimi söylemek istiyorum ve bu anı daha fazla ertelemek istemiyorum."En: "I want to tell you how much I love you, and I don't want to postpone this moment any longer."Tr: Selin şaşkınlıkla baktı.En: Selin looked on with astonishment.Tr: Gözleri Okan'ın avucundaki yüzüğe kaydı.En: Her eyes shifted to the ring in Okan's palm.Tr: Etraflarını saran beyaz örtü altında ve karın sessizliği içinde, Okan diz çöktü.En: Under the white cover surrounding them and in the silence of the snow, Okan kneeled down.Tr: "Benimle evlenir misin?"En: "Will you marry me?"Tr: diye sordu.En: he asked.Tr: Selin'in dudaklarından şaşkın ama mutlu bir "Evet" çıktı.En: A surprised yet happy "Yes" escaped from Selin's lips.Tr: Gözleri dolmuş, mutluluğu yüzüne yansımıştı.En: Her eyes were filled with tears, and her happiness reflected on her face.Tr: Okan ayağa kalktı, Selin'e sarıldı.En: Okan stood up and embraced Selin.Tr: Karlar etraflarında dans ediyordu.En: The snow was dancing around them.Tr: Her şey planlandığı gibi gitmemişti ama bu an, onlara ait en güzel an olmuştu.En: Not everything had gone as planned, but this moment had become the most beautiful one belonging to them.Tr: Okan, spontane anların da özel olabileceğini anlamıştı.En: Okan realized that spontaneous moments could also be special.Tr: Planlar bazen değişirdi ama önemli olan aşkın kendisiydi.En: Plans might change sometimes, but what mattered was love itself.Tr: Kışın ortasında, Hagia Sophia'nın huzurlu varlığı önünde, aşklarını kutladılar.En: In the middle of winter, in front of the peaceful presence of Hagia Sophia, they celebrated their love.Tr: Ve hayatları boyunca hatırlayacakları eşsiz bir anları olmuştu.En: And they had a unique moment that they would remember for the rest of their lives. Vocabulary Words:eagerly: heyecanlapropose: evlenme teklif etmekdetermined: kararlıunexpectedly: beklenmedik bir şekildeenchanted: büyülenmişharsh: sertdisappointed: hayal kırıklığına uğradıtrembling: titriyorduastonishment: şaşkınlıkembraced: sarılmakspontaneous: spontaneaccumulate: birikmekcalm: sakinmesmerized: büyülenmişencouraged: ...
    続きを読む 一部表示
    14 分
  • Serendipity in Sultanahmet: An Artistic Encounter
    2025/01/11
    Fluent Fiction - Turkish: Serendipity in Sultanahmet: An Artistic Encounter Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-01-11-23-34-01-tr Story Transcript:Tr: Soğuk bir kış günüydü.En: It was a cold winter day.Tr: Sultanahmet Meydanı'nın taş yolları, hafif karla kaplanmıştı.En: The cobblestone paths of Sultanahmet Square were lightly covered with snow.Tr: Meydanın ortasında, büyük ve görkemli Ayasofya duruyordu.En: In the middle of the square stood the grand and magnificent Ayasofya.Tr: Emre, tarihi incelemek için İstanbul'a gelmişti.En: Emre had come to Istanbul to study history.Tr: Elinde fotoğraf makinesiyle, Ayasofya'nın büyüleyici detaylarını yakalamaya çalışıyordu.En: With a camera in hand, he was trying to capture the captivating details of Ayasofya.Tr: Zihninde hep kitabı vardı.En: His mind was always on his book.Tr: Bitirmek için sabırsız, ama biraz da yalnız hissediyordu.En: He was eager to finish it, yet he felt a bit lonely.Tr: O sırada Leyla, bir kenarda oturmuş, defterine Ayasofya'nın silüetini çiziyordu.En: Meanwhile, Leyla was sitting in a corner, sketching the silhouette of Ayasofya in her notebook.Tr: Son zamanlardaki karmaşık duygularını çizimleriyle anlatmaya çalışıyordu.En: She was trying to express her recent complicated emotions through her drawings.Tr: Yeni perspektifler arayışındaydı.En: She was in search of new perspectives.Tr: Son zamanlarda yaşadığı hayal kırıklıklarını unutmak istiyordu.En: She wanted to forget the disappointments she had recently experienced.Tr: Aniden gökyüzünden kar taneleri daha yoğun bir şekilde düşmeye başladı.En: Suddenly, snowflakes began to fall more heavily from the sky.Tr: Emre ve Leyla, saklanmak için aynı kemerin altına sığındılar.En: Emre and Leyla took refuge under the same arch.Tr: Birbirlerine bakıp gülümsediler; her ikisinin de buraya sığınmış olması tatlı bir rastlantıydı.En: They looked at each other and smiled; it was a sweet coincidence that both had sought shelter there.Tr: "Merhaba, adım Emre," dedi genç adam, biraz çekingen ama samimi bir sesle.En: "Hello, my name is Emre," said the young man, with a slightly shy but sincere voice.Tr: "Ben de Leyla," diye yanıtladı Leyla.En: "I'm Leyla," replied Leyla.Tr: "Ayasofya'yla ilgileniyor musun?"En: "Are you interested in Ayasofya?"Tr: Emre, yaşamını anlatan küçük detayları paylaşmaya başladı.En: Emre began to share small details about his life.Tr: Tarih kitabı için buradaydı ve Ayasofya'nın ihtişamı ona ilham veriyordu.En: He was there for his history book, and the splendor of Ayasofya inspired him.Tr: Leyla da sanat tutkusundan bahsetti; duvar resimlerinden ve kilise mozaiklerinden nasıl ilham aldığını anlattı.En: Leyla also talked about her passion for art; she explained how she drew inspiration from murals and church mosaics.Tr: Konu, ikisini de derinlemesine etkileyen İstanbul'un zengin tarihi ve kültürü üzerindeydi.En: The topic was the rich history and culture of Istanbul, which deeply affected them both.Tr: Bu kısa sohbet, Leyla'ya yeni bir bakış açısı sundu.En: This short conversation offered Leyla a new perspective.Tr: Emre'nin tutkusu, kendi hayal kırıklıklarını unutturacak kadar samimi ve güçlüydü.En: Emre's passion was so genuine and strong that it made her forget her own disappointments.Tr: Aynı anda Emre, Leyla'nın sanatsever doğasından etkilenmişti.En: Simultaneously, Emre was impressed by Leyla's love for art.Tr: Onunla zamanı paylaşmak, iş yükünün arasında yeni bir enerji getiriyordu.En: Spending time with her brought new energy amidst his workload.Tr: Kar yağışı kesilene kadar konuştular.En: They talked until the snowfall stopped.Tr: Bu an, onları birbirine yaklaştırdı.En: This moment brought them closer together.Tr: Emre, kendi isteğiyle Sultanahmet'te daha fazla zaman geçirmeye karar verdi.En: Emre decided, of his own accord, to spend more time in Sultanahmet.Tr: Leyla ise yeni bir insanla bu kadar kolay iletişim kurmuş olmaktan mutluydu.En: Leyla was happy to have communicated so easily with a new person.Tr: Birlikte İstanbul'u keşfetmeye karar verdiler.En: They decided to explore Istanbul together.Tr: Sadece tarih değil, kendileri hakkında da yeni şeyler öğreniyorlardı.En: They were learning new things not only about history but also about themselves.Tr: Emre, iş yükünü biraz da olsa geri plana atmayı öğrendi.En: Emre learned to put his workload somewhat in the background.Tr: Leyla ise güven ve bağ kurmanın ne kadar değerli olduğunu tekrar hatırladı.En: Leyla, on the other hand, was reminded of the value of trust and connection.Tr: Sultanahmet Meydanı'nın büyüsünde, Ayasofya'nın gölgesinde filizlenen bu yeni dostluk, kışın soğuk havasını sıcak bir gülümsemeyle kırıyordu.En: Under the charm of Sultanahmet Square, ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • Cappadocia's Airborne Mystery: Where the Balloons Disappeared
    2025/01/11
    Fluent Fiction - Turkish: Cappadocia's Airborne Mystery: Where the Balloons Disappeared Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-01-11-08-38-19-tr Story Transcript:Tr: Cappadocia'nın karlı bir sabahında, küçük bir çayevinde keyifli bir sohbet başladı.En: On a snowy morning in Cappadocia, a pleasant conversation began in a small teahouse.Tr: Berk, gözlerini manzaraya dikmişti.En: Berk had his eyes fixed on the view.Tr: Peribacalarının üzerine ince bir kar tabakası düşmüştü.En: A thin layer of snow had fallen on the fairy chimneys.Tr: Berk, karşısındaki masada oturan Serra'ya dönerek, "Balonlar nereye kayboluyor, bilmiyoruz.En: Turning to Serra, who was sitting at the table across from him, Berk said, "We don't know where the balloons are disappearing to.Tr: Ama belli ki bu işte bir gariplik var," dedi.En: But clearly, there is something strange about it."Tr: Serra, yanındaki not defterine göz atarak, "Evet, ama mitler ve efsaneler değil, bilimsel bir açıklama bulmalıyız," diye yanıtladı.En: Serra glanced at her notebook and responded, "Yes, but we need to find a scientific explanation, not myths and legends."Tr: Emine, çayın başında dolanıp duruyordu.En: Emine was wandering around near the tea.Tr: Masaya yaklaşarak, "Biliyor musunuz, büyükannem anlatırdı.En: Approaching the table, she said, "You know, my grandmother used to tell this story.Tr: Bir zamanlar bu bölgede yer altı nehirleri varmış," dedi ve gizemli bir şekilde gülümsedi.En: There were once underground rivers in this region," and smiled mysteriously.Tr: Berk, Emine'nin hikayelerine her zaman kuşkuyla yaklaşırdı ama bu kez dikkatle dinledi.En: Berk always approached Emine's stories with skepticism, but this time he listened carefully.Tr: Belki de eski efsaneler bir ipucu taşıyordu.En: Maybe the old legends held a clue.Tr: Serra ile arasındaki farklılıklara rağmen, bu sefer işbirliği yapmaya karar verdi.En: Despite the differences between him and Serra, he decided to collaborate this time.Tr: Günlerce araştırma yaptılar.En: They conducted research for days.Tr: Çayın sıcaklığı ve dumanı, soğuk kış günlerinde onları koruyordu.En: The warmth and steam of the tea protected them on cold winter days.Tr: Emine'nin hikayelerinde geçen yerleri ziyaret ettiler.En: They visited the places mentioned in Emine's stories.Tr: Eski haritalar ve notlarla dolu bir mağaraya ulaştılar.En: They reached a cave filled with old maps and notes.Tr: Bu mağaranın derinliklerinde, unutulmuş bir yer altı nehri keşfettiler.En: In the depths of this cave, they discovered a forgotten underground river.Tr: Nehrin üstündeki rüzgar, balonları farklı bir yöne sürüklüyordu.En: The wind above the river was diverting the balloons in a different direction.Tr: İşte balonların gizemli kayboluşunun çözümü buydu.En: This was the solution to the mysterious disappearance of the balloons.Tr: Berk, "Bak Serra, belki de efsaneler bazen doğru söyler," dedi.En: Berk said, "Look Serra, maybe sometimes legends do tell the truth."Tr: Serra başını salladı.En: Serra nodded.Tr: "Haklısın.En: "You're right.Tr: Bilim ve hikayeler birlikte çalışabilir," dedi.En: Science and stories can work together," she said.Tr: Şimdi kasaba, Berk'e minnettardı.En: Now the town was grateful to Berk.Tr: Balonların kayboluşunun sırrını çözmek, ona olan güvenlerini yeniledi.En: Solving the mystery of the disappearing balloons renewed their trust in him.Tr: Serra, Emine'nin hikayelerine olan saygısını yeniden gözden geçirdi ve ondan daha fazla dinlemek istedi.En: Serra reconsidered her respect for Emine's stories and wanted to listen to more of them.Tr: Emine o günden sonra, çayevinde yeni hikayeler anlatmaya devam etti.En: After that day, Emine continued to tell new stories in the teahouse.Tr: Artık kendi hikayesine, Berk ve Serra'nın keşfini de ekliyordu.En: Now she added Berk and Serra's discovery to her own story.Tr: Berk ise, artık mitlerin de kökenleri olabileceğine inanıyordu.En: As for Berk, he now believed that myths might have origins too.Tr: Bu karlı çayevinde, bir hikaye sona erdi ama yenileri başlamıştı.En: In this snowy teahouse, one story ended but new ones had begun.Tr: Cappadocia’nın soluk kesen manzarası ve mistik efsaneleri yaşamaya devam edecekti.En: The breathtaking landscape and mystical legends of Cappadocia would continue to live on. Vocabulary Words:snowy: karlıpleasant: keyifliconversation: sohbetfixed: dikmiştichimneys: peribacalarıthin: incelayer: tabakadisappearing: kayboluyorstrange: gariplikglanced: göz attıscientific: bilimselmyths: mitlerlegends: efsanelerwandering: dolanıp duruyorduapproaching: yaklaşarakunderground: yer altımysteriously: gizemli bir şekildeskepticism: kuşkucarefully: dikkatlecollaborate: işbirliği yapmakwarmth: sıcaklıksteam: dumancave: mağaradepths: ...
    続きを読む 一部表示
    14 分