エピソード

  • Emre's Joyful Journey: Discover the True Art of Gift-Giving
    2025/12/19
    Fluent Fiction - Turkish: Emre's Joyful Journey: Discover the True Art of Gift-Giving Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-19-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Istanbul'un kalbinde, her mevsimde ayrı bir güzellik sunan Kapalıçarşı'nın içinde, yeni yıl alışverişinin telaşı vardı.En: In the heart of Istanbul, within the Grand Bazaar which presents a distinct beauty in every season, there was the hustle and bustle of New Year shopping.Tr: Emre, Leyla ve Serkan, sevdiklerine hediye almak için buradaydılar.En: Emre, Leyla, and Serkan were there to buy gifts for their loved ones.Tr: Soğuk kış havası, çarşının sıcak ve renkli atmosferiyle tezat oluşturuyordu.En: The cold winter air contrasted with the warm and colorful atmosphere of the bazaar.Tr: Her yer ışıklarla süslenmişti ve baharat kokuları havayı dolduruyordu.En: Everywhere was adorned with lights, and the scent of spices filled the air.Tr: Emre, plan yapmada ustaydı.En: Emre was a master at planning.Tr: Ancak bu kez, hediye seçme baskısı onu bunaltmıştı.En: However, this time, the pressure of choosing gifts was overwhelming him.Tr: Leyla, her zamanki gibi neşeliydi.En: Leyla was cheerful as always.Tr: "Hadi, biraz rahatla, Emre," dedi Leyla, Emre'nin kaşlarını çattığını görünce.En: "Come on, relax a bit, Emre," said Leyla, seeing the frown on Emre's forehead.Tr: "Biraz dolanalım ve ilham gelsin."En: "Let's wander a bit and get inspired."Tr: Serkan, paranın hesabını tutmayı seven biriydi.En: Serkan was someone who liked to keep track of money.Tr: "Bütçeyi aşmamaya dikkat et, Emre," diye tembihledi.En: "Be careful not to exceed the budget, Emre," he cautioned.Tr: Ancak Emre'nin aklında, bir yanda bütçe diğer yanda sevdiklerine anlamlı hediyeler almak vardı ve kafası karışıktı.En: But for Emre, his mind was torn between the budget and getting meaningful gifts for his loved ones, and he was confused.Tr: Dar sokaklarda dolaşırlarken, bir dükkan dikkatini çekti.En: As they wandered through the narrow streets, a store caught his attention.Tr: İçeride bir usta, ince işçilikle çiniler yapıyordu.En: Inside, a master craftsman was making tiles with intricate workmanship.Tr: Bu, Emre'ye çocukken ailesiyle birlikte geçirdiği bir günü hatırlattı.En: This reminded Emre of a day spent with his family when he was a child.Tr: O gün, babası ona özel bir çini vazoyu göstermişti.En: That day, his father had shown him a special tiled vase.Tr: Yüzüne bir gülümseme yayıldı.En: A smile spread across his face.Tr: İşte bu, tam da aradığı şeydi.En: This was exactly what he was looking for.Tr: Emre, içeri girdi ve ustayla sohbet etti.En: Emre went inside and chatted with the master.Tr: "Bu çiniler çok güzel," dedi Emre.En: "These tiles are beautiful," said Emre.Tr: "Ailem için bundan daha anlamlı bir hediye olamaz."En: "There can be no more meaningful gift for my family than this."Tr: Sonunda, Emre birçok farklı hediye seçti.En: In the end, Emre chose many different gifts.Tr: Her biri bir anıyı, bir duyguyu temsil ediyordu.En: Each represented a memory, a feeling.Tr: Leyla ve Serkan onun bu rahatlamış haline sevindiler.En: Leyla and Serkan were delighted at how relaxed he had become.Tr: Emre, sonunda hediye vermenin sadece maddi bir şey olmadığını anladı.En: Emre finally understood that gift-giving was not just a material thing.Tr: Önemli olan, verilen düşüncedi.En: What mattered was the thought put into it.Tr: Yeni yıl gecesi geldiğinde, Emre sevinçle hediyelerini dağıttı.En: When New Year's Eve arrived, Emre distributed his gifts with joy.Tr: Sevdiklerinin gözlerindeki mutluluk, onun tüm yorgunluğunu silip süpürdü.En: The happiness in his loved ones' eyes swept away all his fatigue.Tr: Artık, planlamanın yanında biraz da anın tadını çıkarmayı öğrendi.En: He learned to savor the moment alongside planning.Tr: Ve o gece, yeni yıl umutlarıyla dolu olarak, hediye vermenin ne demek olduğunu gerçekten anladığını fark etti.En: And that night, filled with hopes for the new year, he realized he truly understood what it meant to give a gift. Vocabulary Words:hustle: telaşıbustle: telaşadorned: süslenmiştispices: baharatoverwhelming: bunaltmıştıfrown: kaşlarını çatmakinspired: ilhamexceed: aşmakbudget: bütçeintricate: incecraftsman: ustatiles: çiniworkmanship: işçiliktiled: çinivase: vazomeaningful: anlamlıdelighted: sevindilerfatigue: yorgunluksavor: tadını çıkarmakdistinct: ayrıcontrasted: tezat oluşturuyorducheerful: neşeliydiwander: dolaşmaktorn: karışıkrealized: fark ettirepresent: temsil ediyordudistributed: dağıttıswept away: silip süpürdüpresence: varlıkatmosphere: atmosfer
    続きを読む 一部表示
    13 分
  • Hidden Histories: Istanbul's Secret Treasure Unveiled
    2025/12/18
    Fluent Fiction - Turkish: Hidden Histories: Istanbul's Secret Treasure Unveiled Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-18-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Soğuk bir kış gecesi, İstanbul’un tarihi çayevinde hayat doluydu.En: On a cold winter night, İstanbul's historic tea house was full of life.Tr: Dışarıda hafif hafif kar yağıyordu.En: Snow was gently falling outside.Tr: Kapıdan girince insanı sıcak bir koku karşılardı; mis gibi Türk çayı ve odun kömürünün tatlı aroması.En: When you walked in, you were greeted by a warm aroma; the pleasant scent of Turkish tea and the sweet aroma of wood coal.Tr: İnsanlar kalabalıklaştıkça, sohbetlerin sesi yükseliyordu.En: As more people gathered, the sound of conversations grew louder.Tr: Kemal, bir köşede oturuyordu.En: Kemal was sitting in a corner.Tr: Önünde eski bir harita vardı.En: An old map lay before him.Tr: Çoğu insan o haritayı bir parşömen parçası olarak görürdü ama Kemal için o, tarihe açılan bir kapıydı.En: Most people would see that map as just a piece of parchment, but for Kemal, it was a doorway to history.Tr: Yanındaki masada oturan Aylin, Kemal’in dikkatini çekiyordu.En: Aylin, sitting at the next table, caught Kemal's attention.Tr: Genç bir gazeteciydi, gözleri bilgiye aç bir kedi gibi parıldıyordu.En: She was a young journalist, her eyes shining like a cat hungry for information.Tr: “Buna ihtiyacın var mı?” diye sordu Aylin.En: "Do you need this?" Aylin asked.Tr: Kemal yanıtsız kalmadı, nazikçe başını salladı.En: Kemal didn't leave her hanging, nodding politely.Tr: “Gerçek mi?” Aylin’in soruları başladı.En: "Is it real?" Aylin's questions began.Tr: Kemal, haritanın kökenini açıklamak için biraz duraksadı.En: Kemal paused a bit to explain the map's origins.Tr: “Bu, Osmanlı dönemine ait olabilir,” dedi.En: "This might belong to the Ottoman period," he said.Tr: İkisi de bu haritanın İstanbul’un altında gizli bir hazineye çıkabileceği söylentilerini duymuştu.En: Both had heard rumors that this map could lead to a hidden treasure beneath İstanbul.Tr: Ancak Kemal’in esas meselesi hazinenin doğruluğunu kanıtlamaktı.En: However, Kemal's main concern was proving the treasure's authenticity.Tr: Aylin ise bu macerayı yazıya dökerek bir hikaye yaratmak istiyordu.En: Aylin, on the other hand, wanted to turn this adventure into a story.Tr: Gece ilerliyordu ve çayevi iyice dolmuştu.En: The night wore on, and the tea house filled up.Tr: Herkes yeni yılı bekliyordu.En: Everyone was waiting for the new year.Tr: Kemal haritayı inceleyince altındaki bir işareti fark etti.En: As Kemal examined the map, he noticed a mark underneath.Tr: “Aylin, burayı bulmalıyız,” dedi.En: "Aylin, we need to find this place," he said.Tr: Yerin kapısına benzer bir çizim dikkatlerini çekti ve dikkatlice aradılar.En: A drawing resembling a door caught their attention, and they searched carefully.Tr: Haritayı takip ederek çayevinin arka odasına ulaştılar.En: Following the map, they reached the back room of the tea house.Tr: Heyecanla düzgün bir taşın renginin farklı olduğunu fark ettiler.En: With excitement, they noticed that one of the stones was a different color.Tr: Kemal taşı itince, gizli bir kapı açıldı.En: When Kemal pushed the stone, a secret door opened.Tr: İkili nefeslerini tutarak içeriye girdiler.En: The pair held their breath and entered.Tr: Dar bir geçit vardı.En: There was a narrow passageway.Tr: Kemal ve Aylin, duvarlarda asılı eski lambalarla ilerledi.En: Kemal and Aylin moved forward with old lamps hanging on the walls.Tr: Yukarıdan tebrik sesleri duyuluyordu; kalabalık yeni yılı karşılıyordu.En: Cheers could be heard from above; the crowd was welcoming the new year.Tr: Tam o sırada, Kemal ve Aylin, küçük bir odada durdu.En: Just then, Kemal and Aylin stopped in a small room.Tr: Ortada bir sandık buldular.En: In the center, they found a chest.Tr: Kemal sandığı açtı ve içinde parlayan altınlar yerine, eski bir Osmanlı kılıcı buldular.En: Kemal opened it and, instead of shimmering gold, found an old Ottoman sword.Tr: Her ikisi de bunun bir hazine yerine benzersiz bir tarihi eser olduğunu anladı.En: Both realized this was a unique historical artifact rather than a treasure.Tr: Kemal, Aylin’e bakarak, “Bu, tarihin bir parçası,” dedi.En: Looking at Aylin, Kemal said, "This is a piece of history."Tr: Aylin gülümsedi, “Bu, yazılacak bir hikaye!”En: Aylin smiled, "This is a story to be written!"Tr: İkisi birlikte çalışarak, kılıcın hikayesini dünyaya anlatmaya karar verdiler.En: The two decided to work together to share the sword's story with the world.Tr: Yukarıya doğru dönerken, değişmişlerdi.En: As they headed back up, they had changed.Tr: Kemal, başkalarıyla çalışmanın değerini görmüş, Aylin ise ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • Uncovering Joy: A Tale of Friendship in Istanbul's Grand Bazaar
    2025/12/18
    Fluent Fiction - Turkish: Uncovering Joy: A Tale of Friendship in Istanbul's Grand Bazaar Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-18-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Kış mevsiminin soğuk ama aydınlık bir günüydü.En: It was a cold but bright day in the winter season.Tr: Emre, İstanbul'a yeni gelmişti.En: Emre had just arrived in İstanbul.Tr: Başkalarının şehir hikayelerine benzer bir hikaye yazmak istiyordu.En: He wanted to write a story similar to others' city tales.Tr: Ama o, hikayesini bir fotoğrafla anlatmak istedi.En: But he wanted to tell his story through a photograph.Tr: Yeni yıl yaklaşıyordu ve Grand Bazaar'da tatlı bir telaşe vardı.En: The new year was approaching, and there was a sweet hustle and bustle in the Grand Bazaar.Tr: Koşuşturan insanlar, pazarcılar, hediyelik eşyalar... Her şey göz kamaştırıcıydı.En: Rushing people, vendors, gifts... Everything was dazzling.Tr: Emre'nin yanında iki yakın arkadaşı vardı: Leyla ve Zeynep.En: Emre's two close friends were with him: Leyla and Zeynep.Tr: Leyla, her fırsatta yeni yerler keşfetmek isteyen maceracı birisiydi.En: Leyla was an adventurous person who wanted to discover new places at every opportunity.Tr: Zeynep ise oğlu dükkanında çalışan, Çarşı'nın tarihini avuçlarının içi gibi bilen bir esnaftı.En: Zeynep, on the other hand, worked in her son's store and knew the history of the Bazaar like the back of her hand.Tr: Ama bugün Zeynep'in bir derdi vardı.En: But today, Zeynep had a problem.Tr: Ailesine ait kaybolmuş bir hatıra eşyası vardı.En: There was a lost memento belonging to her family.Tr: Gözleri, kalabalıkta o taşlı kolyeyi arıyordu.En: Her eyes were searching for that bejeweled necklace in the crowd.Tr: Emre, Leyla'nın peşinden aslında hâlâ kafasında bir soru ile yürüyordu.En: Emre, while following Leyla, was still pondering a question in his mind.Tr: "Nasıl bir fotoğraf çekmeliyim ki bu yarışmayı kazanabilirim?"En: "What kind of photo should I take to win this contest?"Tr: Emre, Leyla ve Zeynep’in gözünden kaçmıyordu.En: Emre wasn't escaping the notice of Leyla and Zeynep.Tr: Leyla gülümsedi.En: Leyla smiled.Tr: "En iyi fotoğraflar, aniden çekilenlerdir.En: "The best photos are the ones that are taken unexpectedly.Tr: Senin peşinden bizi de götür.En: Take us along with you.Tr: Belki bu sayede bir iki güzel görüntü yakalarız," dedi.En: Maybe that way, we'll capture a few beautiful images," she said.Tr: Kalabalık dar sokakları doldururken, her bir köşe yeni bir hikaye saklıyordu.En: While the crowd filled the narrow streets, each corner hid a new story.Tr: Başlarının üzerinden süzülen baharat kokuları, bahçelerde görülen lampe ışıkları her şeyi daha da büyülü kılıyordu.En: The scent of spices wafting overhead and the garden lights made everything even more magical.Tr: Emre bir an durdu ve ışık oyunlarıyla dolu bir tezgâhın önünde beğendiklerini fotoğrafladığı sırada Leyla ona seslendi, "Emre, koş buraya!"En: Emre paused for a moment and was photographing what he liked in front of a stall filled with light plays when Leyla called out to him, "Emre, come here!"Tr: Zeynep, uzaktaki bir tezgâhta bir şey bulmuştu.En: Zeynep had found something at a nearby stall.Tr: İsmini bilmediği bir yaşlı adam, Zeynep'e gülerken eski ve taşlı kolyeyi elinde tutuyordu.En: An old man, whose name she did not know, was smiling at Zeynep while holding the old bejeweled necklace in his hand.Tr: Zeynep'in gözleri doldu, derin bir nefes aldı.En: Zeynep's eyes filled with tears, and she took a deep breath.Tr: O an, kalabalık susmuş gibi hissettirdi.En: At that moment, it felt as if the crowd had gone silent.Tr: Bütün Çarşı onların sevincine ortak olmuş gibiydi.En: It was as if the entire Bazaar shared in their joy.Tr: Emre, o anı yakalamak için deklanşöre bastı.En: Emre pressed the shutter to capture that moment.Tr: Bu, hem samimi hem de anlatılamayan bir andı; kaybolmuş bir şeyin geri dönüşü, belki de Emre'nin aradığı "kusursuz kare" buydu.En: It was both a sincere and indescribable moment; the return of something lost, perhaps this was the "perfect shot" Emre was searching for.Tr: Ay sonunda, Emre'nin fotoğrafı yarışmayı kazandı.En: At the end of the month, Emre's photo won the contest.Tr: Leyla ve Zeynep, Emre'yle gurur duyuyorlardı.En: Leyla and Zeynep were proud of Emre.Tr: Yeni Yıl gecesi, büyük bir şölenle kutladı üç arkadaş.En: On New Year's Eve, the three friends celebrated with a grand feast.Tr: Emre artık biliyordu: Hayat sürprizlerle dolu, an'ı yakalamak değil, an'da bulunmaktı önemli olan.En: Emre now knew: life is full of surprises, and what's important is not to capture the moment, but to be in the moment.Tr: Üç arkadaş, yeni bir yıl için hayatın güzelliklerine kadeh kaldırdığında ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Rekindled Bonds: The Café Reunion That Sparked a New Future
    2025/12/17
    Fluent Fiction - Turkish: Rekindled Bonds: The Café Reunion That Sparked a New Future Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-17-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Beyoğlu’nun kalbinde, Boğaz’a bakan canlı bir kafede üç eski dost buluştu.En: In the heart of Beyoğlu, in a lively cafe overlooking the Boğaz, three old friends met.Tr: İçi sıcak, dışı soğuk olan bu kafenin camından, gri kış havasında Boğaz’ın suları göz kırpıyordu.En: Through the window of this cafe, warm inside and cold outside, the waters of the Boğaz winked in the gray winter air.Tr: Ege, Aylin ve Kerem masanın etrafında oturuyorlardı.En: Ege, Aylin, and Kerem were sitting around the table.Tr: Ege, elindeki kahveyi dikkatlice yudumlarken, içindeki gerilimi saklamaya çalışıyordu.En: Ege, carefully sipping his coffee, tried to hide the tension within.Tr: Resim tuvalleri gibi boş sayfalar geçmişe dair kırık anılarla dolmuştu.En: Empty pages like canvases were filled with broken memories of the past.Tr: Aylin’in gözleri etrafa yayılan hareketliliği dikkatle takip ediyordu.En: Aylin's eyes carefully followed the activity spreading around.Tr: Başarıyla dolu yeni hayatı, geçmişte bıraktığı dostluklar kadar ona yük olmaya başlamıştı.En: Her new life, full of success, was beginning to weigh on her as much as the friendships she had left behind.Tr: Kerem ise eski günlerin özlemiyle dolu, nostaljik bir tebessüm taşıyordu.En: Kerem, on the other hand, carried a nostalgic smile full of longing for the old days.Tr: Kafe, yeni yıl hazırlıklarıyla süslenmişti.En: The cafe was decorated with New Year preparations.Tr: Tavanlarda parlayan ışıklar, etrafta koşturan garsonların sesleriyle birleşiyordu.En: The lights shining from the ceilings combined with the sounds of waiters bustling around.Tr: O masa ise soğuk bir rüzgar gibi sessizdi, ta ki Kerem'in konuşması buzları kırmaya başlayana kadar.En: That table, however, was as silent as a cold breeze until Kerem's words began to break the ice.Tr: “Ne kadar değişmişiz, değil mi?” diye sordu Kerem.En: “Haven’t we changed so much, right?” Kerem asked.Tr: İçinde bir burukluk vardı.En: There was melancholy in his voice.Tr: “Aynı değiliz, ama hala biziz,” dedi Aylin, yamuk bir gülümsemeyle.En: “We’re not the same, but we’re still us,” Aylin said with a crooked smile.Tr: Başka bir hayat seçtiği için suçluluk duyuyordu.En: She felt guilty for choosing another life.Tr: Ege, sessizce ikisinin yüzlerine baktı.En: Ege looked silently at both of their faces.Tr: Bu buluşmanın huzur getirmesi gerektiğine inanıyordu.En: He believed this meeting should bring peace.Tr: Ancak kelimeler ağırdı, hisler karmaşıktı.En: However, the words were heavy, the feelings complex.Tr: “Geçmişi değiştiremeyiz ama geleceği yaratabiliriz,” dedi sonunda.En: “We can’t change the past, but we can create the future,” he finally said.Tr: Sözcükler boğazından nefes alıp verircesine çıkarken alaycı bir rahatlama hissetti.En: As the words left his throat like breathing, he felt a mocking relief.Tr: Konuşmalar yoğunlaştıkça, eski yaralar yüzeye çıktı.En: As the conversations intensified, old wounds surfaced.Tr: İddialar ve itiraflar, duyulan pişmanlıklar fırtına gibi aralarından esti.En: Allegations and confessions, regrets, stormed through them.Tr: Aylin, Kerem’e ses yükseltti.En: Aylin raised her voice to Kerem.Tr: “Neden hep sen haklı olmalısın?” dedi çaresizlikle.En: “Why do you always have to be right?” she said in desperation.Tr: Kerem durgunlaştı; dostlarını kaybetmekten korkuyordu.En: Kerem became still; he was afraid of losing his friends.Tr: Ege sonunda, ulaşmak istediği kavrayışa vardı.En: In the end, Ege reached the understanding he sought.Tr: Onları barıştırmayı değil, hissettiklerini dürüstçe ifade etmelerini istiyordu.En: He didn’t want to reconcile them but wanted them to express their feelings honestly.Tr: “Olan oldu, onlar bizi biz yaptı.En: “What happened has happened, it made us who we are.Tr: Artık ne yapacağımıza karar veririz,” dedi yavaşça.En: Now we decide what to do,” he said slowly.Tr: Gerginliğin ardından bir sessizlik çöktü.En: After the tension, silence settled.Tr: O an, dostluklarının gerçekte ne kadar değerli olduğunu fark ettiler.En: At that moment, they realized how valuable their friendship truly was.Tr: Karşılıklı olarak başlarını salladılar.En: They nodded to each other in mutual agreement.Tr: Zor bir konuşmanın ardından, arkadaşlar birbirlerine daha fazla değer vereceklerini ve yeni başlangıçlara yelken açacaklarını kabul ettiler.En: After a difficult conversation, the friends agreed to value each other more and to sail towards new beginnings.Tr: Geçmişin hayal kırıklıklarından sıyrılarak, birlikte ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • Finding Trust in Warmth: A Kadıköy Winter Tale
    2025/12/17
    Fluent Fiction - Turkish: Finding Trust in Warmth: A Kadıköy Winter Tale Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-17-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Kadıköy'ün kalabalık sokaklarında bir kış akşamıydı.En: It was a winter evening on the crowded streets of Kadıköy.Tr: Havada soğuk bir esinti vardı, ama Emir ve Selin için bu akşam oldukça önemliydi.En: There was a cold breeze in the air, but for Emir and Selin, this evening was quite important.Tr: Emir biraz gergindi; kalbinin hızla attığını hissedebiliyordu.En: Emir was a bit nervous; he could feel his heart beating rapidly.Tr: Selin ise sakin görünüyordu, ama içinde bir huzursuzluk vardı.En: Selin appeared calm, but there was an unease within her.Tr: Küçük bir kafede buluştular.En: They met at a small cafe.Tr: İçerisi sıcaktı ve loş bir ışık vardı.En: The inside was warm and had dim lighting.Tr: Masaların etrafında Türk kilimleri serilmişti, duvarlarda eski İstanbul resimleri asılıydı.En: Turkish rugs were laid around the tables, and old pictures of Istanbul hung on the walls.Tr: Kahvenin kokusu havada süzülüyordu.En: The smell of coffee wafted through the air.Tr: Sesler birbirine karışıyordu; hafif müzik ve insanların tatlı sohbetleri, ortamı daha da hoş hale getiriyordu.En: Voices blended together; the soft music and people's sweet conversations made the atmosphere even more pleasant.Tr: Emir, bir masada otururken elleriyle kahve fincanını sıkıca tutuyordu.En: Emir was sitting at a table, holding his coffee cup tightly in his hands.Tr: Selin masaya yaklaştığında, Emir gülümsemeye çalıştı.En: When Selin approached the table, Emir tried to smile.Tr: "Merhaba Selin," dedi hafifçe, sesi biraz titrerken.En: "Hello Selin," he said softly, his voice trembling a little.Tr: Selin nazikçe karşılık verdi.En: Selin responded kindly.Tr: "Merhaba Emir.En: "Hello Emir.Tr: Burası çok güzel."En: This place is very nice."Tr: İlk dakikalar biraz sessiz geçti.En: The first minutes passed a little quietly.Tr: Emir, aklındakileri toparlamaya çalışıyordu.En: Emir was trying to gather his thoughts.Tr: Selin ise sıcak tarçınlı çayını yudumladı ve gözleriyle Emir'i incelemeye başladı.En: Selin sipped her warm cinnamon tea and began to examine Emir with her eyes.Tr: Emir'in gergin olduğunu fark etti ama bu durumu anlayışla karşıladı.En: She noticed that Emir was nervous but accepted this situation with understanding.Tr: Emir derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.En: Emir took a deep breath and began to speak.Tr: "Sana bir şey anlatmak istiyorum, ama biraz çekiniyorum," dedi.En: "I want to tell you something, but I'm a bit hesitant," he said.Tr: Gözleri yere bakarken, kalbinin rahatlamasını umuyordu.En: As he looked at the floor, he hoped for his heart to relax.Tr: Selin başıyla onayladı.En: Selin nodded in approval.Tr: "Dinliyorum Emir," dedi içtenlikle.En: "I'm listening, Emir," she said sincerely.Tr: Emir, çocukken yaşadığı bir anısını paylaştı.En: Emir shared a memory from his childhood.Tr: Güven kazandığı bir arkadaşının bir oyun sırasında onu yarı yolda bıraktığını ve bu yüzden uzun süre kimseye tam anlamıyla güvenemediğini anlattı.En: He recounted how a friend, whom he had trusted, abandoned him in the middle of a game, and because of this, he couldn't fully trust anyone for a long time.Tr: Kelimelerinin titrediğini hissetti ama Selin'in anlayışla dinlemesi onu cesaretlendirdi.En: He felt his words trembling, but Selin's understanding listening encouraged him.Tr: Selin, hikayeyi dinledikten sonra kendi deneyimlerini paylaşmaya karar verdi.En: After hearing the story, Selin decided to share her own experiences.Tr: "Ben de insanları tanımadan zor güveniyorum," dedi.En: "I also find it hard to trust people without knowing them," she said.Tr: "Ama bu akşam burada birlikte olmamız, birbirimize güvenme konusunda bir adım," diye ekledi.En: "But our being here together this evening is a step towards trusting each other," she added.Tr: Emir ve Selin'in gözleri buluştu.En: Emir and Selin's eyes met.Tr: Aralarındaki gerilim kaybolmaya başladı.En: The tension between them began to fade.Tr: Emir, anlatısının Selin üzerindeki etkisini gördü ve içi biraz olsun rahatladı.En: Emir saw the effect of his story on Selin and felt somewhat relieved.Tr: Selin de, Emir'in sesindeki içtenliği duyunca yavaşça gülümsedi.En: Selin also slowly smiled upon hearing the sincerity in Emir's voice.Tr: Bu ilk buluşma, onların ortak kırılganlıklarının yüzeye çıktığı ve samimi bir bağın kurulduğu bir başlangıç oldu.En: This first meeting became a new beginning where their shared vulnerabilities surfaced and a genuine bond was formed.Tr: Kahveleri bittiğinde, dışarıya adım atarken birbirlerine güvenen gözlerle baktılar.En: As they finished ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • Istanbul's Tech Fair Sparks Innovation Under Winter Skies
    2025/12/16
    Fluent Fiction - Turkish: Istanbul's Tech Fair Sparks Innovation Under Winter Skies Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-16-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Karlı bir İstanbul sabahıydı.En: It was a snowy morning in İstanbul.Tr: Emir, Aylin ve Kerem, İstanbul'un kalbinde yer alan Startup Kültür Merkezi'ndeki teknoloji fuarına adım attı.En: Emir, Aylin, and Kerem stepped into the technology fair at the Startup Kültür Merkezi located in the heart of İstanbul.Tr: Her köşede yenilikçi fikirler parlıyordu.En: Innovative ideas sparkled at every corner.Tr: Bosphorus'un yansıması, serin kış rüzgarlarıyla birleşiyor, fuarı güzel ama ürpertici bir hale getiriyordu.En: The reflection of the Bosphorus, combined with the cool winter winds, made the fair beautiful yet chilling.Tr: Emir, cebinde yanan bir tutkuyla dolaşıyordu.En: Emir wandered with a burning passion in his pocket.Tr: Yeni uygulaması için yatırımcı arıyordu.En: He was searching for an investor for his new app.Tr: Aylin ise ileri teknoloji aletlerden ilham almayı umarak stantlarda gezindi.En: Aylin roamed the booths, hoping to be inspired by cutting-edge gadgets.Tr: Kerem, yeni yıldan önce başarılı bir yatırıma imza atmak için buradaydı ama içinde bir kaygı vardı.En: Kerem was there to make a successful investment before the new year, but he had a sense of unease.Tr: Fuar kalabalıktı ve rekabet çetindi.En: The fair was crowded, and the competition was fierce.Tr: Emir, kendini tanıtmakta zorlanıyordu.En: Emir found it difficult to introduce himself.Tr: Korkusu, yenilikçi uygulamasının başarısız olmasından çekiniyordu.En: He feared his innovative app might fail.Tr: Aylin, yaratıcılığı ve düzenli çalışma şekli arasında sıkışmış hissediyordu.En: Aylin felt stuck between her creativity and her methodical way of working.Tr: Kerem ise zamanın daraldığını biliyordu.En: Kerem knew that time was running out.Tr: Emir, girişimci ruha sahipti.En: Emir had an entrepreneurial spirit.Tr: Bir karar aldı.En: He made a decision.Tr: "Yeni özelliği deneyeceğim," dedi Aylin'e.En: "I will try the new feature," he said to Aylin.Tr: Aylin başını salladı.En: Aylin nodded.Tr: "Ben de risk almak istiyorum," diye yanıtladı.En: "I want to take a risk too," she replied.Tr: Emir, jüri önünde sunum yaparken cesur bir adım attı ve bilinmeyen bir özelliğin demosunu sergiledi.En: During his presentation in front of the jury, Emir took a bold step and demonstrated an unknown feature.Tr: Aylin ise stantlardaki yeni bir gadget'tan esinlenerek sunum yaptı.En: Aylin, inspired by a new gadget at one of the booths, gave her presentation.Tr: Kerem, bu yeni fikirlerden etkilendi.En: Kerem was impressed by these new ideas.Tr: Emir'in ve Aylin'in tutkuları ona umut verdi.En: The passions of Emir and Aylin gave him hope.Tr: Aniden karar verdi. "Bu yatırıma şimdi girmeliyim," diye düşündü.En: He suddenly decided, "I need to invest in this now," he thought.Tr: Jüri, Emir ve Aylin'i takdir etti.En: The jury praised Emir and Aylin.Tr: Kerem, onları kenara çekti.En: Kerem pulled them aside.Tr: "Gelecekteki uygulamanıza yatırım yapmaya hazırım," dedi.En: "I'm ready to invest in your future application," he said.Tr: Emir ve Aylin mutluluktan uçacak gibiydi.En: Emir and Aylin were ecstatic.Tr: Emir, işinin yönü konusunda daha net hissetti ve kendine olan güveni arttı.En: Emir felt more clarity about the direction of his work and his confidence grew.Tr: Aylin, sonunda yaratıcılığını serbest bırakmıştı.En: Aylin finally unleashed her creativity.Tr: Kerem ise, risk almanın faydalarını görmüş, yeni deneyimlere açık olmanın önemini anlamıştı.En: Kerem saw the benefits of taking risks and understood the importance of being open to new experiences.Tr: O gece, İstanbul'un ışıkları altında bir kafede oturdular.En: That night, they sat in a cafe under the lights of İstanbul.Tr: Yeni yılı kutlamaya hazırlanırken, her biri yeni umutlarla doluydu.En: As they prepared to celebrate the new year, each of them was filled with new hopes.Tr: Kısa kış günleri yerini uzun, umut dolu gecelere bırakıyordu.En: The short winter days were giving way to long, hope-filled nights.Tr: Baştan sona yaşadıkları bu serüven, onların içindeki yenilikçi ruhu canlandırmıştı.En: This adventure from beginning to end had rekindled their innovative spirits.Tr: İleriye bakarken, hep beraber tek bir dilek tuttular: Gelecek, şimdi daha parlak görünüyordu.En: Looking forward, they made a single wish together: The future now seemed brighter. Vocabulary Words:snowy: karlıinnovative: yenilikçireflection: yansımachilling: ürperticipassion: tutkuinvestor: yatırımcıgadget: aletunease: kaygıcrowded: kalabalıkcompetition: rekabetentrepreneurial: girişimcibold: cesurunleashed: serbest bırakmışclarity: ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • From Mist to Momentum: Startup Success in İstanbul
    2025/12/16
    Fluent Fiction - Turkish: From Mist to Momentum: Startup Success in İstanbul Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-16-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un kış sabahlarından birinde, Boğaz Girişimcilik İnkübatörü'nde bir hareketlilik vardı.En: One winter morning in İstanbul, there was a buzz of activity at the Boğaz Girişimcilik İnkübatörü.Tr: Girişimciler ve yatırımcılar, çaylarını yudumlayarak havada asılı duran gerginliği dağıtmaya çalışıyordu.En: Entrepreneurs and investors were sipping their tea, trying to dissolve the tension hanging in the air.Tr: Kemal, Zeynep ve Mert, köşedeki camdan dışarıya bakarak boğazın üzerinde süzülen sisin dünyalarını nasıl büyüteceklerini düşünüyordu.En: Kemal, Zeynep, and Mert were looking out the window in the corner, pondering how to expand their world as the mist floated above the Boğaz.Tr: Kemal, biraz terli elleriyle laptopunu kapattı.En: Kemal closed his laptop with slightly sweaty hands.Tr: Bugün büyük gündü.En: Today was the big day.Tr: Yatırımcılara inovatif uygulamalarını sunacaklardı.En: They were going to present their innovative application to the investors.Tr: Ancak, heyecanla karışmış büyük bir endişe hissetti.En: However, he felt a great anxiety mixed with excitement.Tr: Zeynep ondan daha sakindi.En: Zeynep was calmer than he was.Tr: Elinde tuttuğu notlar, güvenle hazırlanan bir profesyonelin işaretleriydi, fakat içten içe onun da yüreği küt küt atıyordu.En: The notes she held in her hand were signs of a professional prepared with confidence, yet deep inside, her heart was pounding too.Tr: Bir grup insanın önünde konuşma düşüncesi onu korkutuyordu.En: The thought of speaking in front of a group of people frightened her.Tr: Mert ise aralarındaki sessiz, hesapçı kişiydi.En: Mert, on the other hand, was the quiet, calculating one among them.Tr: Daha önceki başarısızlıklar, ona bu yeni fikirle ilgili endişe veriyordu.En: Previous failures made him worried about this new idea.Tr: "Tamam, arkadaşlar," dedi Kemal, sesine cesaret vermeye çalışarak.En: "All right, guys," said Kemal, trying to lend courage to his voice.Tr: "Hadi bir kez daha üzerinden geçelim."En: "Let's go over it one more time."Tr: Toplantı odasının kalın cam duvarlarının ardındaki boğaz manzarası, güzelliğiyle bir huzur getiriyordu.En: The view of the Boğaz beyond the thick glass walls of the meeting room brought a sense of tranquility with its beauty.Tr: Kemal, kelimeleri aklında tekrar ederken, “Bu şehri ve insanları seviyorum.En: As Kemal repeated the words in his mind, he thought, “I love this city and its people.Tr: Başarırsak, bunun ne kadar harika olacağını hayal edemiyorum,” diye düşündü.En: I can't imagine how wonderful it would be if we succeed.”Tr: Zeynep, bir an duraksayarak, “Hadi, başarabiliriz!” dedi.En: Zeynep paused for a moment and said, “Come on, we can do it!”Tr: Mert de ekledi, “Finansal projeksiyonları göstereceğim.En: Mert added, “I'll show the financial projections.Tr: Sayılar bizden yana.”En: The numbers are on our side.”Tr: Sunum için saat gelmişti.En: The time for the presentation came.Tr: Üçü de konferans salonuna doğru adım attı.En: All three of them stepped towards the conference room.Tr: İçeri girdiklerinde yoğun ışıklar altında gözleri kamaştı.En: As they entered, their eyes were dazzled by the intense lights.Tr: Yatırımcılar meraklı gözlerle Kemal, Zeynep ve Mert'i izliyorlardı.En: The investors watched Kemal, Zeynep, and Mert with eager eyes.Tr: Kemal sunumun başında sessiz kaldı.En: Kemal remained silent at the beginning of the presentation.Tr: Kalbi hızla çarpıyordu.En: His heart was racing.Tr: Gözleri Zeynep'le buluştuğunda, onun cesaret verici gülümsemesi ve Mert'in destekleyici bakışı sayesinde bir an toparlandı.En: When his eyes met Zeynep's, her encouraging smile and Mert's supportive glance helped him compose himself for a moment.Tr: Derin bir nefes aldı. Sunum başladı.En: He took a deep breath and began the presentation.Tr: Zeynep'in etkili pazarlama stratejileri, Mert'in güven verici finansal analizleri derken, Kemal projenin önemini vurgulayarak sunumunu tamamladı.En: As Zeynep's effective marketing strategies and Mert's reassuring financial analyses unfolded, Kemal emphasized the importance of the project, concluding his presentation.Tr: O an hissettiği rahatlama paha biçilemezdi.En: The relief he felt at that moment was priceless.Tr: Sunum sona erdiğinde, yatırımcılar alkışladı.En: When the presentation ended, the investors applauded.Tr: Başarılı bir sunum geçmişti.En: It had been a successful presentation.Tr: Ancak karar henüz netleşmemişti.En: However, a decision had not yet been made.Tr: Kısa bir bekleyişten sonra, kurum sözcüsü ayağa kalktı.En: ...
    続きを読む 一部表示
    18 分
  • New Year Bonds: Friendship Blooms Over Kapadokya's Balloons
    2025/12/15
    Fluent Fiction - Turkish: New Year Bonds: Friendship Blooms Over Kapadokya's Balloons Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-15-23-34-01-tr Story Transcript:Tr: Gökyüzüne süzülen rengarenk balonlar, karla kaplanmış Kapadokya'nın eşsiz manzarasını aydınlatıyordu.En: The colorful balloons drifting into the sky were illuminating the unique snow-covered scenery of Kapadokya.Tr: Serkan, Aylin ve Emre, yeni yılı kutlamak için bu masalsı bölgeye uzun bir yolculuk yapıyorlardı.En: Serkan, Aylin, and Emre were on a long journey to this fairy-tale-like region to celebrate the new year.Tr: Arabanın içinde kahkahalar, şarkılar yükselirken Serkan, zaman zaman sessizleşiyordu.En: Inside the car, laughter and songs filled the air, although Serkan occasionally fell silent.Tr: Aylin, Serkan’ın gözlerine bakarak, "Her şey yolunda mı?" diye sordu.En: Aylin, looking into Serkan's eyes, asked, "Is everything okay?"Tr: Serkan başını salladı, ama içten içe huzursuzdu.En: He nodded, but inside he felt uneasy.Tr: Arkadaşları, okul günlerinden hatıralar anlatırken, Serkan bu anılara yabancıydı.En: While his friends shared memories from school days, Serkan felt alienated from these memories.Tr: Bu, ona bir boşluk hissettiriyordu.En: This left him with a sense of emptiness.Tr: Kapadokya'nın merkezine vardıklarında, beyaz peri bacalarının büyülü manzarası önlerinde seriliyordu.En: When they arrived at the center of Kapadokya, the magical view of the white fairy chimneys stretched out before them.Tr: Burada bir hafta geçireceklerdi.En: They were to spend a week there.Tr: Emre, pratik düşüncelerini dışa vuruyordu, "Hadi bir yerlere yerleşelim, sonra yemek yeriz."En: Emre voiced his practical thoughts, "Let's settle somewhere, then we can eat."Tr: Ertesi gün, hava balonları için erkenden kalktılar.En: The next day, they rose early for the hot air balloons.Tr: Hava soğuktu, ama gökyüzü bulutsuzdu.En: It was cold, but the sky was cloudless.Tr: Balona bindiklerinde, Serkan'ın kalbi hızlı atıyordu.En: As they boarded the balloon, Serkan's heart was pounding.Tr: Bir iç hesaplaşma içerisindeydi.En: Inside, he was grappling with his thoughts.Tr: Balon yavaşça yükseldi.En: The balloon slowly ascended.Tr: Aylin ve Emre yanındaydı, manzarayı hayranlıkla izliyorlardı.En: Aylin and Emre were beside him, admiring the scenery.Tr: Serkan derin bir nefes aldı ve düşüncelerini açığa vurmak için cesaretini topladı.En: Serkan took a deep breath and gathered the courage to reveal his thoughts.Tr: "Kendimi bazen çok yalnız hissediyorum," dedi.En: "I sometimes feel very lonely," he said.Tr: Aylin ve Emre şaşkınlıkla ona döndü.En: Aylin and Emre turned to him in surprise.Tr: "Sizlerden farklı hissediyorum. Gelecekten de korkuyorum," diye ekledi.En: "I feel different from you both. I'm also scared of the future," he added.Tr: Aralarında sessizlik oldu, sadece rüzgarın hafif sesi duyuluyordu.En: There was a silence among them, with only the gentle sound of the wind.Tr: Aylin, sıcak bir gülümsemeyle, "Serkan, biz her zaman senin yanındayız," dedi.En: With a warm smile, Aylin said, "Serkan, we are always by your side."Tr: Emre ise, "Gelecek korkutucu olabilir, ama beraber aşabiliriz," diye ekledi.En: Emre added, "The future can be scary, but we can overcome it together."Tr: Balon, peri bacalarının üstünde süzülüyor, karla kaplı manzaralar altında derin bir bağ oluşuyordu.En: The balloon glided over the fairy chimneys, and under the snow-covered landscapes, a deep bond was forming.Tr: Serkan, duygularını paylaştığı için hafiflemişti.En: Serkan felt relieved for sharing his feelings.Tr: Arkadaşlarının desteğiyle, artık daha güçlü hissediyordu.En: With his friends' support, he now felt stronger.Tr: Yılbaşı gecesi geldiğinde, kamp ateşi etrafında oturdular.En: When New Year's Eve arrived, they sat around the campfire.Tr: Serkan, Aylin ve Emre ile birlikte şarkılar söylediler, gülüp eğlendiler.En: Together with Aylin and Emre, they sang songs, laughed, and had fun.Tr: Yeni yıl için birbirlerine söz verdiler: her zaman yan yana, birbirlerine destek olacaklardı.En: They promised each other for the new year: to always stand by each other and support one another.Tr: Serkan, o soğuk kış gecesinin ortasında, yıldızların ışıltısı altında kendini artık daha ait ve değerli hissediyordu.En: In the midst of that cold winter night, under the glow of the stars, Serkan felt more belonging and valued.Tr: Bu, onun için yeni bir başlangıçtı, dostluğun ve dürüstlüğün erdemlerini keşfettiği bir yılbaşıydı.En: This was a new beginning for him, a New Year's where he discovered the virtues of friendship and honesty.Tr: Kapadokya'nın büyülü atmosferinde, yalnızlığın yerini sevgi ve dayanışma almıştı.En: In the magical atmosphere of...
    続きを読む 一部表示
    16 分