エピソード

  • Facing Fears and Friendship at İstanbul Akvaryumu
    2025/12/12
    Fluent Fiction - Turkish: Facing Fears and Friendship at İstanbul Akvaryumu Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-12-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: İstanbul Akvaryumu dünyanın en büyük akvaryumlarından biridir.En: İstanbul Akvaryumu is one of the largest aquariums in the world.Tr: Soğuk bir Aralık günüydü ve hava biraz rüzgarlıydı.En: It was a cold December day and the weather was a bit windy.Tr: Öğrenciler heyecanla bekliyordu çünkü bugün onların için okul gezisi günüydü.En: The students were waiting excitedly because today was a school trip day for them.Tr: Özellikle Emre, Selin ve Bora için bu gezi çok önemliydi.En: This trip was especially important for Emre, Selin, and Bora.Tr: Emre, sınıf arkadaşlarını etkilemek istiyordu.En: Emre wanted to impress his classmates.Tr: Selin derin denizden korkuyordu ve Bora yine yaramazlık peşindeydi.En: Selin was afraid of the deep sea, and Bora was up to his antics again.Tr: Akvaryumun kapısından içeri girer girmez, Emre büyük bir haritayı eline aldı.En: As soon as they entered through the aquarium's door, Emre grabbed a large map.Tr: “Gelin, burada keşfetmemiz gereken çok şey var,” dedi heyecanla.En: "Come on, there’s so much to explore here," he said excitedly.Tr: İlk durakları tropikal balıklardı.En: Their first stop was the tropical fish.Tr: Renkli balıklar mercanların arasında geziniyordu.En: Colorful fish were roaming among the corals.Tr: Selin, camın önünde durarak balıkların görüntüsünü izledi.En: Selin stood in front of the glass watching the fish.Tr: “Ne kadar güzel,” dedi sessiz bir sesle.En: "How beautiful," she said in a soft voice.Tr: Emre, daha az bilinen bir bölgeye gitmek istedi.En: Emre wanted to head to a less known area.Tr: “Hadi, buradan gidip kimsenin bilmediği yerlere bakalım,” diye önerdi.En: "Let's go and check out the places no one knows," he suggested.Tr: Selin biraz tereddüt etti.En: Selin hesitated a bit.Tr: Bora ise heyecanla, “Evet, macera zamanı!” diyerek Emre’yi destekledi.En: Bora, however, eagerly said, "Yes, it’s adventure time!" supporting Emre.Tr: Grup, akvaryum koridorlarında ilerlerken etraflarındaki ışık oyunları sayesinde tam bir okyanus gibi hissettiler.En: As the group moved through the aquarium corridors, the play of lights around them made them feel like they were in a real ocean.Tr: Nihayet, daha karanlık bir bölgeye geldiler.En: Finally, they reached a darker area.Tr: Büyük bir tankın önünde durdular.En: They stood in front of a huge tank.Tr: Aniden tankın içindeki köpekbalıkları dikkatlerini çekti.En: Suddenly, the sharks inside the tank caught their attention.Tr: Selin bir adım geri çekildi.En: Selin took a step back.Tr: Emre köpekbalıklarının etrafında usulca dolaşmasını izlerken, Bora gizlice camın arkasındaki düğmeye bastı.En: As Emre watched the sharks quietly swim around, Bora secretly pressed a button behind the glass.Tr: O anda köpekbalıkları daha da yakınlaştı.En: At that moment, the sharks came even closer.Tr: Selin’in nefesi kesildi.En: Selin's breath was taken away.Tr: Korkusuyla yüzleşmenin zamanı gelmişti.En: It was time to face her fear.Tr: Emre durumu fark etti ve arkadaşı Selin’e destek oldu.En: Emre noticed the situation and supported his friend Selin.Tr: “Korkma, buradayız ve güvenliyiz,” dedi inançlı bir ses tonuyla.En: “Don’t be afraid, we’re here and we’re safe,” he said in a reassuring tone.Tr: Emre ve Bora, Selin’e cesaret vererek köpekbalıklarını dikkatle incelediler.En: Emre and Bora encouraged Selin to observe the sharks carefully.Tr: Selin başta çekinse de ardından nefesini sakinleştirip manzaraya odaklandı.En: Although Selin hesitated at first, she then calmed her breath and focused on the view.Tr: Köpekbalıkları zarif bir biçimde yüzüyordu.En: The sharks swam gracefully.Tr: Sonunda grup ana bölgeye dönerken Selin biraz rahatlamış görünüyordu.En: Finally, as the group returned to the main area, Selin seemed a little more at ease.Tr: “Ne kadar korkutucu ama aynı zamanda ne kadar ilginçti,” dedi gülümseyerek.En: "How scary but at the same time, how interesting," she said, smiling.Tr: Emre arkadaşlarının sınırlarını anlamanın önemli olduğunu kavramıştı.En: Emre realized the importance of understanding his friends’ limits.Tr: Bora ise macerayla dolu bir gün geçirdiği için mutluydu.En: Bora, on the other hand, was happy to have had a day full of adventure.Tr: Bu geziden sonra hepsi yeni hikayeler biriktirmiş ve biraz daha cesaret kazanmışlardı.En: After this trip, they all gained new stories and a bit more courage.Tr: İstanbul Akvaryumu, onlar için unutulmaz bir deneyim olmuştu.En: İstanbul Akvaryumu was an unforgettable experience for them.Tr: Emre, Selin ve Bora; bu gezinin çok özel bir yeri oldugunu asla ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • Love Brews in İstanbul: A Dream of Coffee and Connection
    2025/12/11
    Fluent Fiction - Turkish: Love Brews in İstanbul: A Dream of Coffee and Connection Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-11-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Kahve kavurma evi İstanbul'un karlı sokaklarından birine bakan geniş camlar ve içerideki sıcak aromalarıyla yoğundu.En: The coffee roasting house was bustling with wide windows overlooking the snowy streets of İstanbul and the warm aromas inside.Tr: İçeri giren soğuk hava, kavrulmuş kahvenin yoğun kokusu ile karışarak içeridekileri bir anlık olsa da titretirdi.En: The cold air that entered mixed with the intense scent of roasted coffee would make those inside shiver, even if just for a moment.Tr: Cem, en sevdiği köşede oturup kahvesini yudumlarken eski dostları düşünüyordu.En: Cem, sitting in his favorite corner sipping his coffee, was thinking about old friends.Tr: Barista olmanın keyifli yanları kadar zorlayıcı olanaklarının da farkındaydı.En: He was aware of the challenging aspects of being a barista as well as its enjoyable sides.Tr: Hayali, bir gün kendi kafenin sahibi olmaktı.En: His dream was to one day own his own cafe.Tr: Fakat bu hayal, finansal kaygılarının gölgesinde çoğu zaman sessiz kalırdı.En: But this dream often remained silent under the shadow of financial worries.Tr: Elif ise içeri girdiğinde, gözleri alışık olduğu kalabalığı ararcasına dolaştı.En: As Elif entered, her eyes wandered as if searching for the familiar crowd.Tr: Dünyayı gezen bir gazeteci olarak, memleketi İstanbul'un bu dar kahve dükkanında olmanın verdiği huzur ile gülümsedi.En: As a journalist traveling the world, she smiled with the sense of peace that came from being in this narrow coffee shop in her hometown of İstanbul.Tr: Sonra onu gördü, Cem.En: Then she saw him, Cem.Tr: Yüzündeki ifade şaşkın ama hoşnuttu.En: The expression on his face was surprised but pleased.Tr: İkisi de yıllardır iletişimde olmalarına rağmen bu karşılaşma tamamen sürprizdi.En: Although they had stayed in touch over the years, this encounter was completely unexpected.Tr: "Cem!" diye seslendi Elif, onun masasına doğru ilerlerken.En: “Cem!” called Elif, as she moved toward his table.Tr: "Elif, seni görmek ne güzel!" Cem, duygularını saklayamıyordu.En: “Elif, it's so nice to see you!” Cem couldn’t hide his emotions.Tr: İçinde bir kıpırtı yanıyordu.En: There was a thrill burning inside him.Tr: Onunla bir zamanlar paylaştıkları anlar aklında yeniden canlandı.En: The moments they once shared replayed in his mind.Tr: Kahvelerini alıp oturdular.En: They grabbed their coffees and sat down.Tr: Cem'in aklında bir soru vardı: Hayalini Elif'le paylaşmalı mıydı?En: A question was on Cem's mind: Should he share his dream with Elif?Tr: Elif ise kalbindeki duyguları Cem'e anlatmayı düşünüyor, ama korkuyordu.En: Elif, on the other hand, was thinking of revealing her feelings to Cem, but she was afraid.Tr: Arkadaşlıkları risk altındaydı.En: Their friendship was at risk.Tr: Laf döndü dolaştı ve Cem dayanamayıp "Kendi kafemi açmak istiyorum," dedi.En: The conversation turned and turned, and Cem couldn't resist and said, "I want to open my own cafe."Tr: Sesi titrememeye çalışıyordu.En: He was trying to keep his voice from trembling.Tr: Elif bunu duyunca bir an için düşündü.En: Elif thought for a moment when she heard this.Tr: Tüm bu zaman boyunca Cem’in bu isteğinin hayalini bile kuramamıştı.En: All this time, she hadn’t even dreamed of Cem's desire.Tr: Başlangıçta sessiz kaldı ama sonra yüreğinden geldiği gibi konuştu.En: Initially, she stayed silent, but then she spoke from her heart.Tr: "Ben de bir sözüm var," dedi Elif.En: “I have something to say too,” said Elif.Tr: "Yıllardır yok saydığımdan beri... Cem, hislerim var.En: “Since I’ve been ignoring it for years... Cem, I have feelings.Tr: Sana karşı."En: For you.”Tr: Kelimeler havada asılı kaldı.En: The words hung in the air.Tr: İkisinin de kalbi hızla çarpmaya başlamıştı.En: Both of their hearts started to race.Tr: Zaman durmuş gibiydi.En: Time seemed to stand still.Tr: Cem, Elif'in gözlerine baktı ve içindeki korkuların biraz olsun azaldığını hissetti.En: Cem looked into Elif's eyes and felt a bit of his fears ease.Tr: "O halde," diye başladı Cem, "Bu hayalimi gerçekleştirmek için bana katılır mısın?En: "In that case," Cem began, "Would you join me in making this dream come true?Tr: Belki de birlikte başarabiliriz."En: Maybe we can achieve it together."Tr: Elif gülümsedi.En: Elif smiled.Tr: "Evet Cem, birlikte olalım.En: "Yes Cem, let’s be together.Tr: Hem kafe, hem de... biz."En: Both the cafe and... us."Tr: Kahve kavurma evi şimdi daha sıcaktı, çünkü Cem ve Elif gerçek hislerini paylaşmışlardı.En: The coffee roasting house was warmer now, because Cem and Elif had ...
    続きを読む 一部表示
    17 分
  • Finding Peace in the Aroma of Roasting Coffee
    2025/12/11
    Fluent Fiction - Turkish: Finding Peace in the Aroma of Roasting Coffee Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-11-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un kalbinde, kışın soğuk havasına inat sımsıcak bir kahve kavurma dükkanı vardı.En: In the heart of İstanbul, despite the cold winter air, there was a warm coffee roasting shop.Tr: İçeri girince, kavrulan kahve çekirdeklerinin mis kokusu etrafa yayılırdı.En: Upon entering, the delightful aroma of roasting coffee beans filled the air.Tr: Emre, kapıdan içeri adım attı.En: Emre stepped inside.Tr: Hava buz gibiydi ama burada, kavurmanın yanı başında kendini biraz da olsa huzurlu hissediyordu.En: The air was freezing, but here, next to the roasting, he felt a sense of peace, even if just a little.Tr: Emre'nin içi karmaşıktı.En: Emre's mind was a mess.Tr: Birkaç gün önce yaptırdığı sağlık testlerini bekliyordu.En: He was waiting for some health test results he had done a few days ago.Tr: Bu test sonuçları hayatını değiştirebilirdi.En: These test results could change his life.Tr: Gözlerini etrafta dolaştırdı.En: He glanced around.Tr: Selin, her zamanki gibi baristalık yapıyordu.En: Selin was, as always, working as a barista.Tr: Güler yüzüyle müşterilere kahvelerini veriyordu.En: She was serving coffee to the customers with a smile.Tr: Yan masada ise Aylin oturuyordu.En: At a nearby table, Aylin was sitting.Tr: O da kitap okuyor, arada bir sayfaları çeviriyordu.En: She was reading a book, occasionally turning the pages.Tr: Emre, onları izlerken biraz sakinleşti.En: Watching them, Emre calmed down a bit.Tr: Ama içindeki sakinlik kısa sürdü.En: But the calm inside him was short-lived.Tr: Her kahve öğütüş sesi, her kasanın açılıp kapanışı Emre'nin kalp atışlarını hızlandırıyordu.En: Every grind of the coffee, every opening and closing of the cash register quickened Emre's heartbeat.Tr: Beklemek zordu.En: Waiting was difficult.Tr: Emre, kendisini toparlamanın bir yolunu bulmaya karar verdi.En: Emre decided to find a way to pull himself together.Tr: Çantasından bir defter çıkardı ve kalemini aldı.En: He took out a notebook from his bag and grabbed his pen.Tr: Gelecekteki kendisine bir mektup yazmaya başladı.En: He started writing a letter to his future self.Tr: "Daha güzel bir gün olur mu?En: "Could there be a better day?"Tr: " diye yazdı.En: he wrote.Tr: Sahip olduğu güzellikleri düşündü.En: He thought about the beauties he had.Tr: Selin'in sıcak gülüşü, Aylin'in küçük dostluğu, kahvenin cezbedici kokusu.En: Selin's warm smile, Aylin's small friendship, the enticing aroma of coffee...Tr: Hayatında minnettar olduğu şeyleri not etti.En: He noted down the things he was grateful for in his life.Tr: Bu küçük egzersiz içini biraz rahatlattı.En: This small exercise soothed him a little.Tr: Tam o sırada telefon çaldı.En: Just at that moment, the phone rang.Tr: Parmakları titreyerek telefona uzandı.En: His fingers trembling, he reached for the phone.Tr: Kalbi hızla çarpmaya başladı.En: His heart started pounding.Tr: Telefonda doktoru vardı.En: It was his doctor on the phone.Tr: Emre derin bir nefes aldı.En: Emre took a deep breath.Tr: "Sonuçlar iyi," dedi doktor.En: "The results are good," said the doctor.Tr: "Endişelenmenize gerek yok.En: "No need to worry."Tr: "Emre'nin yüzünde büyük bir gülümseme belirdi.En: A big smile appeared on Emre's face.Tr: İçi rahatladı, bir kuş gibi hafiflemiş hissetti.En: He felt relieved and as light as a bird.Tr: Yan masaya baktığında Aylin'in ona meraklı gözlerle baktığını gördü.En: When he looked at the table next to him, he noticed that Aylin was looking at him with curious eyes.Tr: Emre başıyla onayladı.En: Emre nodded.Tr: Her şey yolundaydı.En: Everything was alright.Tr: İçindeki huzurun tekrar yerine geldiğini hissetti.En: He felt the peace inside him returning.Tr: Böylece Emre, kahve dükkanından çıkarken hayata olan bakışını değiştirdiğini fark etti.En: Thus, as Emre left the coffee shop, he realized that his outlook on life had changed.Tr: Beklemek zordu ama insanların ve anların kıymetini bilmek daha da önemliydi.En: Waiting was hard, but it was even more important to appreciate people and moments.Tr: Şimdi kışın soğuk havası bile ona sıcak ve umut verici geliyordu.En: Now even the cold winter air felt warm and hopeful to him.Tr: Önemli olan her anı dolu dolu yaşamak ve bunu sevgiyle yapmak gerektiğini anlamıştı.En: He had understood that it was important to live every moment to the fullest and to do it with love. Vocabulary Words:despite: inataroma: kokufreezing: buz gibibarista: baristadelightful: mistrembling: titreyerekchaos: karmaşıkoutlook: bakışoccasionally: arada bircash register: kasaexercise: egzersizrelieved: rahatladıawaiting: beklemekcurious: meraklıpounding: ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Hearts Reunited: A Journey Through Cappadocia's Winter Skies
    2025/12/10
    Fluent Fiction - Turkish: Hearts Reunited: A Journey Through Cappadocia's Winter Skies Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-10-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Cappadocia'da kış soğuk ama güzeldi.En: Winter in Cappadocia was cold but beautiful.Tr: Yeryüzündeki peribacaları, karla kaplanmış halde, sanki başka bir dünyadanmış gibi duruyordu.En: The fairy chimneys, covered in snow, looked as if they were from another world.Tr: Hava tertemizdi ve kışın o tatlı serinliği insanın içini kaplardı.En: The air was pristine, and that sweet chill of winter filled one's heart.Tr: Eylül ve Mert, bu güzel manzarada bir araya gelmişlerdi.En: Eylül and Mert had come together in this beautiful landscape.Tr: Onların amacı bu sessiz ve huzurlu mekanda geçmişin yüklerinden kurtulmak ve aralarındaki bağları yeniden güçlendirmekti.En: Their goal was to shed the burdens of the past in this quiet and peaceful place and to strengthen their bonds once more.Tr: Eylül, her zaman mantıklı ve sağlam adımlar atan biriydi.En: Eylül was always someone who took logical and solid steps.Tr: Ailede her şeyin düzelmesi onun sorumluluğu altında gibi hissetmişti kendini.En: She felt as if everything in the family needed to be fixed was under her responsibility.Tr: Mert ise daha duygusal ve yaratıcılığa meyilli.En: Mert, on the other hand, was more emotional and inclined towards creativity.Tr: Eylül'ün gölgesinde kalmış, ama kendi yolunu bulmak için içsel bir arayıştaydı.En: He had remained in Eylül's shadow but was in an internal quest to find his own path.Tr: Ebeveynlerinin ölümünden sonra pek çok şey hissizleşmişti.En: After the death of their parents, many things had become numb.Tr: Yeni bir yıl yaklaşıyordu ve beraberinde değişim ihtiyacı getiriyordu.En: A new year was approaching, bringing with it a need for change.Tr: Eylül, Mert ile yeniden bir bağ kurmanın bir yolunu bulmak istiyordu.En: Eylül wanted to find a way to reconnect with Mert.Tr: Belki de zaman ve mekan doğruydu: Kapadokya'nın büyülü atmosferi ve ebeveynlerinin en sevdiği yer.En: Perhaps the time and place were right: the magical atmosphere of Cappadocia and their parents' favorite place.Tr: Bir sabahın erken saatlerinde, Eylül, Mert'e yanına gelmesini istedi.En: One early morning, Eylül asked Mert to come over.Tr: “Birlikte bir sıcak hava balonuna binelim,” dedi sakince.En: "Let's take a hot air balloon ride together," she said calmly.Tr: “Bu, onların sevdiği yerdi, hatırlıyor musun?”En: "This was their favorite place, do you remember?"Tr: Mert şaşırmıştı ama aynı zamanda meraklıydı.En: Mert was surprised but also curious.Tr: Balon yavaşça yükselirken, ayaklarının altındaki dünya küçülmeye başlamıştı.En: As the balloon slowly ascended, the world beneath their feet began to shrink.Tr: Gökyüzü, turuncu ve kırmızı renklere bürünmüştü.En: The sky was painted in shades of orange and red.Tr: Manzara etkileyiciydi ve sessizliğin içinde konuşmak daha kolaydı.En: The view was impressive, and it was easier to talk amidst the silence.Tr: "Eylül," dedi Mert bir süre sonra.En: "Eylül," Mert said after a while.Tr: "Onları çok özledim.En: "I miss them so much.Tr: Sanki her şey yarım kaldı."En: It feels like everything was left incomplete."Tr: Eylül derin bir nefes aldı, her zaman güçlü olmak zorunda hissettiği duvarları biraz olsun indirerek.En: Eylül took a deep breath, lowering the walls she always felt she had to keep strong.Tr: "Ben de, Mert.En: "I do too, Mert.Tr: Ama burada, onların anılarını birlikte yaşatabiliriz.En: But here, we can keep their memory alive together.Tr: Aynı zamanda kendi yolumuzu bulmalıyız."En: At the same time, we must find our own path."Tr: "Sence başarabilir miyiz?" diye sordu Mert.En: "Do you think we can succeed?" Mert asked.Tr: "Birbirimize destek olursak, neden olmasın?" dedi Eylül, gözlerinde ufak bir gülümseme ile.En: "If we support each other, why not?" replied Eylül, with a small smile in her eyes.Tr: “Sen yaratıcı ve cesursun.En: "You are creative and brave.Tr: Bense biraz daha..." Başını örtülü dağlara çevirdi, kelimeler kafasında dolanırken.En: And I might be a little more..." She turned her gaze to the snow-covered mountains, words spinning in her head.Tr: "Belki, daha duygusal olmayı öğrenebilirim."En: "Perhaps I can learn to be more emotional."Tr: Balon, peribacalarının üzerindeyken, Eylül ve Mert aralarındaki mesafeleri azaltmışlardı.En: While the balloon hovered over the fairy chimneys, Eylül and Mert had closed the distances between them.Tr: Geçmiş travmaları, gelecek umutlarıyla değiştirmişlerdi.En: They had replaced past traumas with hopes for the future.Tr: Bir kez daha yere indiklerinde, hava soğuk, ama kalpleri sıcaktı.En: Once they were back on the ground, the air...
    続きを読む 一部表示
    17 分
  • Reuniting Under Cappadocia's Snow-Covered Fairy Chimneys
    2025/12/10
    Fluent Fiction - Turkish: Reuniting Under Cappadocia's Snow-Covered Fairy Chimneys Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-10-08-38-20-tr Story Transcript:Tr: Kapadokya'nın büyüleyici peri bacaları, kışın etkileyici beyaz örtüsüyle buluştuğunda, ortam huzurlu ve sakin bir hava sunuyordu.En: When the enchanting Cappadocia fairy chimneys met their impressive white winter covering, the setting offered a peaceful and tranquil atmosphere.Tr: Bu doğa harikasının ortasında bir spiritüel inziva evimiz vardı.En: In the midst of this natural wonder, we had a spiritual retreat house.Tr: Burası, Can ve ailesi için bir araya gelme ve uzlaşma yeriydi.En: This place was a gathering and reconciliation spot for Can and his family.Tr: Özellikle kardeşi Zeynep'le arasında köprüler inşa etmek isteyen Can için bu buluşma çok özeldi.En: Especially for Can, who wanted to build bridges with his sister Zeynep, this meeting was very special.Tr: Yıllardır Can, yurt dışında çalışmış ve ailesinden uzakta kalmıştı.En: For years, Can had worked abroad and stayed away from his family.Tr: Eve her döndüğünde, Zeynep'in buruk bir gülümsemesiyle karşılaşırdı.En: Each time he returned home, he would be met with Zeynep's bittersweet smile.Tr: Zeynep, Can'ın yokluğunu derinlemesine hissetmişti.En: Zeynep deeply felt the absence of Can.Tr: Ailesinin yanında kalırken, kardeşim neden buraya hiç dönmüyor diye sürekli düşünürdü.En: While staying with her family, she constantly wondered, "Why doesn't my brother ever come back here?"Tr: İnziva evinin içerisi sıcak ve davetkardı.En: The interior of the retreat house was warm and inviting.Tr: Oda, geleneksel Türk motifleri ve halılarıyla dekore edilmişti.En: The room was decorated with traditional Turkish motifs and rugs.Tr: Can, içeri adım attığında, annesinin el emeğiyle hazırladığı çaydan bir yudum aldı.En: When Can stepped inside, he took a sip of the tea prepared with his mother's loving touch.Tr: Ancak huzursuzdu.En: Yet he was restless.Tr: Zeynep odanın bir köşesinde sessizce kitap okuyordu.En: Zeynep was quietly reading a book in a corner of the room.Tr: Aralarındaki mesafeyi hissetmek Can'ı üzüyor, ama onu nasıl yaklaşacağını bilemiyordu.En: Feeling the distance between them saddened Can, but he didn't know how to approach her.Tr: Günün ilerleyen saatlerinde, yoğun karın altında bir yürüyüşe çıkmaya karar verdiler.En: As the day progressed, they decided to go for a walk under the heavy snowfall.Tr: Kapadokya'nın peri bacaları arasında dolanırken, ortamın sessizliği onların sessiz kalmasını zorlaştırmıştı.En: As they strolled among Cappadocia's fairy chimneys, the silence of the surroundings made it difficult for them to remain silent themselves.Tr: Nihayet Can derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.En: Finally, Can took a deep breath and began to speak.Tr: "Zeynep, seninle konuşmak istiyorum," dedi.En: "Zeynep, I want to talk to you," he said.Tr: Zeynep başını kaldırdı, ona doğru baktı.En: Zeynep lifted her head and looked at him.Tr: Gözlerinde kararsız bir ifade vardı.En: There was an uncertain expression in her eyes.Tr: Can devam etti, "Biliyorum, uzun süredir yanınızda değildim.En: Can continued, "I know, I haven't been around you for a long time.Tr: Beklentilerini karşılayamadım."En: I couldn't meet your expectations."Tr: Zeynep, içinde biriken duyguları daha fazla tutamıyordu.En: Zeynep couldn't hold back the emotions that had been building up inside her any longer.Tr: "Can, ben yalnız kaldım.En: "Can, I felt alone.Tr: Sensiz her şey zorlaşıyordu," dedi, sesinde hafif bir sitemle.En: Everything became harder without you," she said, with a hint of reproach in her voice.Tr: Ona dürüst olduğunu hissetmek cesaret verici geldi.En: Being honest with him felt encouraging.Tr: Can, kardeşindeki acıyı hissediyordu.En: Can sensed the pain in his sister.Tr: Ama bu an hissettiği en güçlü duyguydu.En: But this moment was the strongest emotion he had felt.Tr: "Hatalarımı telafi etmek istiyorum.En: "I want to make up for my mistakes.Tr: Seninle tekrar kardeş olmak istiyorum," dedi Can, kalpten gelen bir içtenlikle.En: I want to be siblings again," Can said with heartfelt sincerity.Tr: O kar altında, kapadokya peri bacalarının gölgesinde, Can ve Zeynep arasındaki buzlar yavaşça erimeye başladı.En: Under that snow, in the shadow of Cappadocia's fairy chimneys, the ice between Can and Zeynep slowly began to melt.Tr: Geçmişteki kızgınlıklar, ortaya dökülen duyguların ardından anlamını yitirdi.En: Past resentments lost their meaning after the emotions were laid bare.Tr: "Belki geçmişteki olayları değiştiremeyiz," dedi Zeynep, Can'a yaklaşırken.En: "Maybe we can't change past events," Zeynep said as she approached Can.Tr: "Ama geleceği birlikte ...
    続きを読む 一部表示
    17 分
  • Güvercinada Castle: A Tale of Friendship and Unspoken Love
    2025/12/09
    Fluent Fiction - Turkish: Güvercinada Castle: A Tale of Friendship and Unspoken Love Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-09-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Güvercinada Kalesi, Kuşadası'nın ünlü simgesiydi.En: The Güvercinada Castle was a famous symbol of Kuşadası.Tr: Kış güneşi, Aydın Dağları'nın arkasından süzülürken, kale denizin üstüne kurulan muhteşem bir tablo gibiydi.En: As the winter sun filtered through behind the Aydın Mountains, the castle resembled a magnificent painting set atop the sea.Tr: Emir, Aylin ve Kerem bu güzel manzara karşısında geçmiş günlerini anmak için kale içine doğru yürüyordu.En: Emir, Aylin, and Kerem walked into the castle to reminisce about their past against this beautiful scene.Tr: Emir, sahile doğru uzanan taş yoldan ilerlerken kalbinin hızlandığını hissetti.En: As Emir moved along the stone path stretching toward the shore, he felt his heart racing.Tr: İçinde bir heyecan fırtınası vardı.En: There was a storm of excitement within him.Tr: Aylin ile yolları yıllar önce ayrılmış, ama onun yüzündeki gülümseme hep aklında kalmıştı.En: Years ago, he and Aylin had drifted apart, but her smile had always remained in his mind.Tr: Şimdi, bu serin kış gününde karşısında duruyordu.En: Now, on this cool winter day, she stood before him.Tr: Aylin her zamanki gibi enerjik ve neşeliydi.En: Aylin was as energetic and cheerful as always.Tr: "Bu manzara harika, değil mi Emir?" dedi Aylin, denizi işaret ederek.En: "This view is amazing, isn't it Emir?" said Aylin, gesturing to the sea.Tr: Emir hafifçe gülümsedi.En: Emir smiled faintly.Tr: "Evet, harika," diye yanıtladı, gözlerinden geçen duyguları saklayarak.En: "Yes, amazing," he replied, concealing the emotions passing through his eyes.Tr: Kerem yanlarına yaklaştı, bir elini Emir'in omzuna koyup güldü.En: Kerem approached them, placing a hand on Emir's shoulder and laughed.Tr: "Hadi herkesin tadını çıkartması için bir yere çıkalım, ne dersiniz?" diye sordu Kerem, her zaman olduğu gibi ortamı neşelendirme peşindeydi.En: "How about we go somewhere everyone can enjoy? What do you say?" asked Kerem, as always looking to liven up the atmosphere.Tr: Onlar kale surlarının tepesine çıktıklarında güneşin son ışıkları denize vuruyor, mavi suları parlatıyordu.En: As they reached the top of the castle walls, the sun's last rays danced on the sea, brightening the blue waters.Tr: Emir'in aklı karışıktı.En: Emir's mind was a whirl.Tr: Kerem içten bir gülümsemeyle ona dönüp şunları söyledi: "Emir, belki de Aylin'le bir konuşma yapmak istersin? Belki, duygularını açmanın zamanı gelmiştir."En: Kerem, with a warm smile, turned to him and said, "Emir, maybe you'd like to have a talk with Aylin? Perhaps, it's time to share your feelings."Tr: Kerem'in bu cümleleri, kalbinde bir yankı yarattı.En: Kerem's words echoed in his heart.Tr: Belki doğru zaman bu an idi.En: Perhaps this was the right moment.Tr: Aylin bir an için yalnız kaldığında Emir cesaretini toplayarak ona yaklaştı.En: When Aylin was alone for a moment, Emir gathered his courage and approached her.Tr: "Aylin, biraz konuşabilir miyiz?" dedi, sesi hafifçe titreyerek.En: "Aylin, can we talk for a bit?" he asked, his voice slightly trembling.Tr: Tabii ki," diye yanıtladı Aylin, meraklı ama sıcak bir ifadeyle.En: "Of course," replied Aylin, with a curious yet warm expression.Tr: Birlikte, kalenin en yüksek noktasına çıktılar.En: Together, they climbed to the highest point of the castle.Tr: Güneş ufukta kaybolmak üzereydi, denizin üstüne altın bir ışık yayıyordu.En: The sun was about to disappear over the horizon, casting a golden light over the sea.Tr: "Emir, nedir mesele?" diye sordu Aylin, onun yüzüne bakarak.En: "Emir, what's the matter?" Aylin asked, looking at his face.Tr: Emir derin bir nefes aldı.En: Emir took a deep breath.Tr: "Aylin, uzun zamandır aklımdasın.En: "Aylin, I have been thinking about you for a long time.Tr: Belki bundan habersizdin, ama sana olan duygularım var," dedi, gözlerini kaçırmadan.En: You may not have known, but I have feelings for you," he said, without averting his gaze.Tr: Aylin, bir an için şaşkınlıkla baktı ama yüzünde bir gülümseme belirdi.En: Aylin looked at him with surprise for a moment, but a smile appeared on her face.Tr: "Emir, bilmediğim ne kadar çok şey varmış," dedi.En: "Emir, there were so many things I didn't know," she said.Tr: "Ama bu bizi daha çok yakınlaştırıyor."En: "But this brings us closer."Tr: Emir, o anın rahatlatıcı gücünü hissetti.En: Emir felt the soothing power of that moment.Tr: Aylin'in anlayışı ve arkadaşlığı, yıllar boyunca sürecek bir dayanışma oluşturmaktaydı.En: Aylin's understanding and friendship formed a bond that would last for years.Tr: Belki aşk yerine...
    続きを読む 一部表示
    17 分
  • Overcoming Fear: Emir's Journey in Cappadocia's Winter Skies
    2025/12/09
    Fluent Fiction - Turkish: Overcoming Fear: Emir's Journey in Cappadocia's Winter Skies Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-09-08-38-19-tr Story Transcript:Tr: Cappadocia'nın büyülü manzaraları kış güneşiyle parlıyordu.En: The magical landscapes of Cappadocia were shining with the winter sun.Tr: Gökyüzü açık mavi, yerde ince bir kar tabakası vardı.En: The sky was a clear blue and there was a thin layer of snow on the ground.Tr: Bu güzel kış gününde Emir, Esra ve Leyla bir sıcak hava balonuna biniyorlardı.En: On this beautiful winter day, Emir, Esra, and Leyla were boarding a hot air balloon.Tr: Emir, fotoğraf makinesini sıkıca tutuyordu, kafasında büyük bir hedef vardı: Mükemmel fotoğrafı çekmek.En: Emir was holding his camera tightly, with a big goal in mind: to take the perfect photo.Tr: Ama bir sorun vardı; Emir yükseklikten korkuyordu.En: But there was a problem; Emir was afraid of heights.Tr: Emir’in kalbi hızla çarpıyordu.En: Emir's heart was pounding rapidly.Tr: Balon yükselirken manzara harikaydı.En: As the balloon rose, the view was magnificent.Tr: Peri bacaları karla kaplanmıştı, her şey masal gibiydi.En: The fairy chimneys were covered with snow, and everything seemed like a fairy tale.Tr: Esra, "Harika bir gün, değil mi?" dedi gülümseyerek.En: Esra smiled and said, "A wonderful day, isn't it?"Tr: Emir endişeliydi ama Leyla'nın neşesi bulaşıcıydı.En: Though Emir was anxious, the joy of Leyla was infectious.Tr: "Emir, bak şu güzelliğe!" diye heyecanla bağırdı Leyla.En: "Look at this beauty, Emir!" Leyla shouted excitedly.Tr: Emir, balon sepetine sıkıca tutundu.En: Emir held tightly onto the balloon basket.Tr: Başını hafifçe kaldırarak etrafına baktı.En: He lifted his head slightly and looked around.Tr: Gördükleri nefes kesiciydi ama kalbindeki korku çok büyüktü.En: What he saw was breathtaking, but the fear in his heart was immense.Tr: Leyla ona döndü, "Bu fırsat bir daha gelmez, Emir!" dedi.En: Leyla turned to him and said, "This opportunity won't come again, Emir!"Tr: Emir derin bir nefes aldı ve fotoğraf makinesini kaldırdı.En: Emir took a deep breath and raised his camera.Tr: Elleri titriyordu ama o anı kaçıramazdı.En: His hands were trembling, but he couldn't miss that moment.Tr: Balon biraz daha yükseldi.En: The balloon rose a bit higher.Tr: Emir derin nefesler alıyordu, ama Leyla ve Esra’nın cesaretlendirici sözleri onu sakinleştiriyordu.En: Emir was taking deep breaths, but the encouraging words of Leyla and Esra were calming him.Tr: Sonunda, cesaretini topladı ve fotoğraf çekmeye başladı.En: Finally, he gathered his courage and started taking pictures.Tr: Her karede içindeki korkuyu biraz daha yendiğini hissetti.En: With each frame, he felt he was overcoming his fear a little more.Tr: Sonunda, tam istediği gibi bir manzara yakaladı.En: In the end, he captured just the scene he wanted.Tr: Karla kaplı peri bacaları, mavi gökyüzü ve uzaklarda bir köy...En: Snow-covered fairy chimneys, the blue sky, and a village in the distance...Tr: Fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastı.En: He pressed the shutter button of the camera.Tr: O an, içindeki endişeler uçup gitti ve yerini büyük bir mutluluk aldı.En: At that moment, his anxieties flew away, replaced by great happiness.Tr: Balon yere indiğinde, Leyla ve Esra onu tebrik etti.En: When the balloon descended, Leyla and Esra congratulated him.Tr: "Harika iş çıkardın!" dedi Esra gururla.En: "You did an amazing job!" said Esra proudly.Tr: Leyla ona sarıldı ve "Gördün mü? Korkularını yenebileceğini biliyordum," diye ekledi.En: Leyla hugged him and added, "See? I knew you could overcome your fears."Tr: Emir, içindeki huzuru ve kendine olan güveni hissediyordu.En: Emir felt peace and confidence within himself.Tr: Bugün sadece mükemmel bir fotoğraf çekmemişti, aynı zamanda kendi sınırlarını da aşmıştı.En: Not only had he taken a perfect photo today, but he had also surpassed his own limits.Tr: Artık korkuları onu durduramazdı ve bu, onun hayatındaki en unutulmaz deneyimlerden biri olmuştu.En: Now, his fears couldn't stop him, and this had become one of the most unforgettable experiences of his life.Tr: Kış Gündönümü Festivali’nin bu günü, Emir için yepyeni bir başlangıcın simgesi olmuştu.En: The day of the Winter Solstice Festival had become a symbol of a brand new beginning for Emir. Vocabulary Words:landscapes: manzaralarıshining: parlıyorduboarding: biniyorlardıtightly: sıkıcapounding: çarpıyordumagnificent: harikaydıchimneys: bacalarıinfectious: bulaşıcıydıtrembling: titriyordumiss: kaçırmakencouraging: cesaretlendiricicalming: sakinleştiriyordugathered: topladıcaptured: yakaladıscene: manzarashutter: deklanşörüneanxieties: endişelercongratulated: tebrik ettiproudly: gururlahugged: ...
    続きを読む 一部表示
    14 分
  • Uncovering Secrets: The Magic of Snowbound Göbekli Tepe
    2025/12/08
    Fluent Fiction - Turkish: Uncovering Secrets: The Magic of Snowbound Göbekli Tepe Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-12-08-23-34-02-tr Story Transcript:Tr: Göbekli Tepe, karla kaplı bir tepenin üzerinde yükseliyordu.En: Göbekli Tepe, covered in snow, rose on a hill.Tr: Gökyüzü koyu gri, rüzgar keskin ve soğuktu.En: The sky was dark gray, the wind sharp and cold.Tr: Emir, kalın kazağının yaka kısmını yukarı çekti.En: Emir pulled up the collar of his thick sweater.Tr: "Burası gerçek bir tarih hazinesi," dedi heyecanla.En: "This is a true treasure of history," he said excitedly.Tr: Yanında yürüyen Leyla ise kamerasını dikkatlice taşıyordu.En: Walking beside him, Leyla was carefully carrying her camera.Tr: Onun için burası, inanılmaz fotoğraflar çekmek için bir fırsattı.En: For her, this place was an opportunity to take incredible photographs.Tr: Kemal, grubun önünde ağır adımlarla ilerliyor, zaman zaman dönüp çepeçevre duvarları ve taş sütunları işaret ediyordu.En: Kemal walked ahead of the group with heavy steps, occasionally turning to point out the encircling walls and stone pillars.Tr: Sessizliği bazen bozan karın hışırtısından başka bir şey duyulmuyordu.En: Apart from the occasional rustling of snow, nothing disturbed the silence.Tr: Kemal'in ses tonu sakindi, ancak gözlerinde anlatmadığı bir hikaye vardı.En: Kemal's tone was calm, but there was a story in his eyes he hadn't told.Tr: Emir bir noktada durdu, soğuktan pembeleşen elleriyle bir haritaya baktı.En: At one point, Emir stopped and looked at a map with his hands reddened by the cold.Tr: "Kemal Bey, bu alan nedir?"En: "Mr. Kemal, what is this area?"Tr: diye sordu.En: he asked.Tr: Ama Kemal sadece omuz silkti ve "Geçmişin sesi," dedi, fazla bilgi vermeden.En: But Kemal just shrugged and said, "The voice of the past," without giving much information.Tr: Emir, yılmadan keşiflerine devam etmeye karar verdi.En: Emir decided to persist with his exploration.Tr: "Leyla, buradan sapalım.En: "Leyla, let's diverge from the path here.Tr: Daha az bilinen bir yer keşfetmek istiyorum," dedi.En: I want to discover a less known place," he said.Tr: Leyla başını salladı ve onunla birlikte ilerledi.En: Leyla nodded and proceeded with him.Tr: Kar dirseklerine kadar birikmişti, ama her adımda yeni bir gizem ortaya çıkıyordu.En: The snow had piled up to their elbows, but with each step, a new mystery unearthed itself.Tr: Bir süre sonra, ilginç bir taşla karşılaştılar.En: After a while, they encountered an interesting stone.Tr: Üzerinde tuhaf şekiller vardı.En: There were strange shapes on it.Tr: Leyla hemen fotoğrafını çekti.En: Leyla immediately photographed it.Tr: Emir heyecanlandı.En: Emir was excited.Tr: "Bu, yeni bir şey olabilir," diye fısıldadı.En: "This could be something new," he whispered.Tr: Ancak tam o sırada, kar fırtınası aniden güçlendi.En: But just then, the snowstorm suddenly intensified.Tr: Kar taneleri gözlerine ve yüzlerine çarparak yönlerini bulmayı zorlaştırdı.En: Snowflakes hit their eyes and faces, making it hard to find their direction.Tr: Birkaç dakika süren çetin mücadele sonunda güçlükle yönlerini toparladılar.En: After a few minutes of strenuous struggle, they managed to regain their bearings.Tr: Kemal, güçlü ama sakin bir sesle yanlarına geldi.En: Kemal came to them with a strong but calm voice.Tr: "Hadi, takip edin beni," dedi.En: "Come, follow me," he said.Tr: Onları tekrar güvenli bir alana götürdü.En: He led them back to a safe area.Tr: Dönüş yolunda Emir, Kemal'e teşekkür etti.En: On the way back, Emir thanked Kemal.Tr: "Bu buluşu seninle paylaşmak isterim," dedi samimi bir şekilde.En: "I would like to share this discovery with you," he said sincerely.Tr: Kemal hafif bir tebessümle cevap verdi.En: Kemal responded with a slight smile.Tr: "Anadolu'nun sesi beraberce anlam bulur," diye yanıtladı.En: "The voice of Anadolu finds meaning together," he replied.Tr: Göbekli Tepe'nin hikayesi sadece akademik bilgiyle değil, aynı zamanda burada yaşamış insanların ruhuyla da zenginleşecekti.En: The story of Göbekli Tepe would not only be enriched with academic knowledge but also with the spirit of the people who lived there.Tr: Emir, ilk başta sadece akademik bir başarı peşinde koşsa da, şimdi anladı ki gerçek bilgi, yerel hikayelerle birleşince daha da değerli olurdu.En: Initially chasing only academic success, Emir now realized that true knowledge becomes more valuable when combined with local stories.Tr: Leyla ise unutulmaz görüntülerle dolu albumunu yanı başında taşıyordu.En: Meanwhile, Leyla carried her album filled with unforgettable images.Tr: Göbekli Tepe'nin büyüsü, kışın soğukluğuna rağmen onları yeniden canlandırmıştı.En: The magic of Göbekli Tepe, despite the cold of winter, had revived ...
    続きを読む 一部表示
    15 分