エピソード

  • April Fools at the Promenade: Priceless Lessons on Friendship
    2025/04/01
    Fluent Fiction - Turkish: April Fools at the Promenade: Priceless Lessons on Friendship Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-04-01-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Emir bugün çok heyecanlıydı.En: Emir was very excited today.Tr: Hava güneşli ve güzeldi.En: The weather was sunny and beautiful.Tr: İlkbahar sonunda geldi.En: Spring had finally arrived.Tr: Emir, Bosphorus Promenade'a arkadaşları Derya ve Ece ile piknik yapmaya gitmek için sabırsızlanıyordu.En: Emir was eager to go have a picnic with his friends Derya and Ece at the Bosphorus Promenade.Tr: Kuruçeşme'de, denizin hemen kenarında park vardı.En: There was a park right beside the sea in Kuruçeşme.Tr: Üçlü burada buluşmak için sözleşmişti.En: The trio had agreed to meet there.Tr: Emir, gülümseyerek yanında küçük bir sepetle geldi.En: Emir arrived with a small basket, smiling.Tr: İçinde birkaç şaka malzemesi vardı.En: Inside were a few prank items.Tr: Bugün 1 Nisan'dı.En: Today was April 1st.Tr: Emir, arkadaşlarını biraz güldürmek istiyordu.En: Emir wanted to make his friends laugh a little.Tr: Lakin, başa neler geleceğinden habersizdi.En: However, he was unaware of what was to come.Tr: Derya ve Ece, Emir'den önce gelmişti.En: Derya and Ece had arrived before Emir.Tr: Onlar piknik örtüsünü sermiş, içecekleri hazırlamışlardı.En: They had spread out the picnic blanket and prepared the drinks.Tr: Emir geldiğinde, üçü de birbirine sarıldı.En: When Emir arrived, they all hugged each other.Tr: Emir, "Hey, millet! Bugün harika olacak!" dedi.En: Emir said, "Hey, guys! Today is going to be great!"Tr: Derya'nın organize doğası, Ece'nin maceracı ruhu, bugünkü planları daha da eğlenceli hale getirecekti, diye düşündü Emir.En: He thought that Derya's organized nature and Ece's adventurous spirit would make today's plans even more fun.Tr: Günün başında her şey güzeldi.En: Everything was lovely at the start of the day.Tr: Sofrada börekler, meyveler vardı.En: There were pastries and fruits on the table.Tr: Birer çay içerken sohbet ediyorlardı.En: They were chatting over a cup of tea.Tr: Emir, elindeki bir küçük oyuncak yılanı Derya’nın çantasına gizlice bıraktı.En: Emir secretly placed a small toy snake in Derya's bag.Tr: Derya, çantasını açarken yılanı görünce bir çığlık attı.En: When Derya opened her bag and saw the snake, she let out a scream.Tr: Ece ise gülmeye başladı.En: Ece started laughing.Tr: Fakat bu sadece bir başlangıçtı.En: But this was just the beginning.Tr: Emir, birkaç şaka daha hazırlamıştı.En: Emir had prepared a few more pranks.Tr: Ancak, diğer denemelerinde aynı pozitif tepkiyi alamadı.En: However, his other attempts didn't receive the same positive reaction.Tr: Derya, "Emir, yeterince eğlendik, devam etmesen daha iyi olur," dedi.En: Derya said, "Emir, we've had enough fun, it would be better if you stopped."Tr: Emir'in morali biraz bozulsa da içindeki enerjiyi bırakmadı.En: Even though Emir felt a bit down, he didn’t lose his energy.Tr: Bir yandan denize karşı oturup, İstanbul'un muhteşem manzarasını izliyorlardı.En: Meanwhile, they sat by the sea, watching the magnificent view of Istanbul.Tr: Seaguller etrafta uçuşuyor, martı sesleri deniz dalgalarıyla karışıyordu.En: Seagulls were flying around, and their calls mixed with the sound of the waves.Tr: Emir, bugün arkadaşlarıyla yeniden bağ kurmak isterken, tam tersi hissettirmişti.En: While Emir wanted to reconnect with his friends, it had actually made them feel the opposite.Tr: Bir ara Emir, Ece'nin çantasına sakladığı bir başka şaka malzemesi yüzünden Ece kızgın bir şekilde Emir'e dönüp, "Emir, neden sürekli böyle şeyler yapıyorsun? Bize söylemek istediğin bir şey mi var?" diye sordu.En: At one point, because of another prank item he had hidden in Ece's bag, she turned to Emir angrily and asked, "Emir, why do you keep doing things like this? Is there something you want to tell us?"Tr: O an Emir'in yüzü ciddileşti.En: At that moment, Emir's face turned serious.Tr: Derya ve Ece'nin dikkatini toplayarak, "Aslında, son zamanlarda biraz yalnız hissediyorum," dedi.En: Gathering the attention of Derya and Ece, he said, "Actually, I've been feeling a bit lonely lately."Tr: Arkadaşları bu açıklamayı duyunca anladılar ki Emir aslında eğlenmek değil, bağ kurmak istemişti.En: When his friends heard this explanation, they understood that Emir didn’t really want to have fun but wanted to connect.Tr: Ece, "Biz hep buradayız Emir, bizimle her zaman hislerini paylaşabilirsin," dedi.En: Ece said, "We're always here for you, Emir, you can always share your feelings with us."Tr: Derya da başını sallayarak onayladı.En: Derya nodded in agreement.Tr: Emir gülümsedi.En: Emir smiled.Tr: Aslında bütün bu şakaların bir ardında yatan sebebin konuşamamış ...
    続きを読む 一部表示
    17 分
  • Finding Balance: A Springtime Shift on Campus
    2025/03/31
    Fluent Fiction - Turkish: Finding Balance: A Springtime Shift on Campus Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-03-31-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Sabah güneşi, yurt odasının pencere pervazından içeri süzülüyordu.En: The morning sun was filtering in through the window sill of the dormitory room.Tr: Bahar mevsimi kampüsü yenilemişti; çiçekler açmış, kuşlar cıvıldıyordu.En: The spring season had renewed the campus; flowers had bloomed, and birds were chirping.Tr: Yurt binası, öğrencilerin hareketliliğiyle doluydu.En: The dormitory building was full of the hustle and bustle of students.Tr: Emir, masasının başında sessizce çalışıyordu.En: Emir was quietly working at his desk.Tr: Not defterleri, ders kitapları ve bir kalem kalabalığı yurt odasındaki masanın dört bir yanına yayılmıştı.En: Notebooks, textbooks, and a clutter of pens were spread around the four corners of the desk in the dorm room.Tr: Gözlerini kitaptan kaldırmıyor, derin nefes alıyordu.En: He didn't lift his eyes from the book and took deep breaths.Tr: Aylin ise odanın diğer köşesinde durmuş, Emir'i izliyordu.En: Aylin, on the other hand, stood in the other corner of the room, watching Emir.Tr: Emir'in çalışkanlığına saygı duyuyordu ama kaygısını da görebiliyordu.En: She respected Emir's diligence but could also see his anxiety.Tr: "Emir," dedi nazik bir sesle, "biraz ara vermelisin.En: "Emir," she said in a gentle voice, "you should take a break.Tr: Bahar havası harika.En: The spring weather is wonderful.Tr: Dışarı çıkalım, biraz rahatla."En: Let's go outside and relax a bit."Tr: Emir başını kaldırdı, gözleri kaygılıydı.En: Emir lifted his head, his eyes full of worry.Tr: "Çalışmam gerekiyor Aylin.En: "I need to study, Aylin.Tr: Bu sınav çok önemli."En: This exam is very important."Tr: Aylin, masanın kenarına oturdu, sakin bir şekilde Emir'e baktı.En: Aylin sat down on the edge of the desk and calmly looked at Emir.Tr: "Biliyorum Emir, ama ara vermek sana iyi gelir.En: "I know, Emir, but taking a break will do you good.Tr: Beynin de dinlenmeli, yoksa daha çok yorulursun."En: Your brain needs to rest too, otherwise, you'll get more tired."Tr: Emir derin bir nefes aldı.En: Emir took a deep breath.Tr: Aylin'in sözleri doğru geliyordu ama ailesinin beklentileri karşısında gevşemeye cesaret edemiyordu.En: Aylin's words felt right, but he didn't dare relax in the face of his family's expectations.Tr: "Aylin, anlamıyorsun.En: "Aylin, you don't understand.Tr: Başarılı olmalıyım; ailem benden bunu bekliyor."En: I have to succeed; that's what my family expects of me."Tr: Aylin, hafif bir gülümsemeyle gözlerini Emir'inkilere dikti.En: Aylin fixed her eyes on Emir's with a slight smile.Tr: "Senin için endişeleniyorum.En: "I'm worried about you.Tr: Sen hepimize ilham veriyorsun ama bu endişe seni gölgeliyor.En: You inspire all of us, but this anxiety is overshadowing you.Tr: Ben de gelecekle ilgili endişeliyim ama diğer yönlerimizi ihmal edemeyiz."En: I'm also worried about the future, but we can't neglect other aspects of ourselves."Tr: Emir, Aylin'in içtenliğini hissetti ve sessizce düşündü.En: Emir felt Aylin's sincerity and pondered quietly.Tr: Aylin'in kendisi kadar endişeli olduğunu bilmek şaşırtıcıydı.En: It was surprising to know that Aylin was as anxious as he was.Tr: "Tamam," dedi yavaşça, "belki kısa bir yürüyüş yapabiliriz."En: "Okay," he said slowly, "maybe we can take a short walk."Tr: Aylin sevinçle yerinden fırladı.En: Aylin leaped up with joy.Tr: "Hadi o zaman, dışarıda hava harika."En: "Let's go then, the weather outside is wonderful."Tr: Emir ve Aylin, odadan çıkıp kampüsün yeşil koridorlarına adım attı.En: Emir and Aylin stepped out of the room and into the green corridors of the campus.Tr: Serin bir esinti, kaygılarını bir nebze olsun almış, yerini baharın güzel kokusuna bırakmıştı.En: A cool breeze had somewhat taken away their worries, replacing them with the beautiful scent of spring.Tr: Emir, uzun zamandır ilk kez rahatlamış hissediyordu.En: Emir felt relaxed for the first time in a long while.Tr: Dönüşte, Emir'in yüzündeki gerginlik geçmişti.En: On the way back, the tension on Emir's face had disappeared.Tr: Masaya oturduğunda kendini daha odaklanmış, zinde hissediyordu.En: When he sat back at his desk, he felt more focused and refreshed.Tr: Aylin'in haklı olduğunu anlamıştı; başarı stressiz bir zihinle daha kolay elde edilebilirdi.En: He realized Aylin was right; success could be achieved more easily with a stress-free mind.Tr: Bundan böyle Emir, ders çalışmanın yanı sıra kendine zaman ayırmayı ihmal etmeyecekti.En: From now on, Emir would not neglect to make time for himself in addition to studying.Tr: Başarı sadece derslerde değil, hayatta da dengeyi bulmakla ilgiliydi.En: ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • Old Bonds Renew in Istanbul: A Heartfelt Reunion
    2025/03/30
    Fluent Fiction - Turkish: Old Bonds Renew in Istanbul: A Heartfelt Reunion Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-03-30-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un kalbinde, hareketli İstiklal Caddesi üzerinde bir kafede oturuyoruz.En: In the heart of İstanbul, we are sitting in a café on the bustling İstiklal Caddesi.Tr: Kafenin içinde sesler birbirine karışıyor; kahve fincanlarının tınlaması, insan sesleri ve içilen kahvenin o hoş kokusu etrafa yayılıyor.En: Inside the café, sounds blend together; the clink of coffee cups, the voices of people, and the pleasant aroma of brewed coffee fills the air.Tr: İlkbaharın yumuşak güneşi, büyük pencerelerden içeri süzülüyor.En: The soft spring sun filters in through the large windows.Tr: Emir, bir yandan İstanbul'daki konferansı düşünürken, bir yandan eski iki dostunu, Selin ve Burak'ı düşünüyor.En: Emir, while thinking about the conference in İstanbul, also thinks about his two old friends, Selin and Burak.Tr: Kalbinde bir sıkışma, aklında ise eski günlerin özlemi var.En: He has a tightness in his heart and a longing for the old days in his mind.Tr: Birkaç yıl önce, yanlış anlamalar yüzünden yolları ayrılmıştı.En: A few years ago, they parted ways due to misunderstandings.Tr: Şimdi bir araya gelmek, geçmişin yanlış anlamalarını düzeltmek istiyor.En: Now, he wants to come together and clear up the misunderstandings of the past.Tr: Ancak Selin ve Burak'ın nasıl tepki vereceğini bilmiyor.En: However, he doesn't know how Selin and Burak will react.Tr: Kafeye adımını atıyor, gözleri kalabalıkta Selin ve Burak'ı arıyor.En: He steps into the café, his eyes searching for Selin and Burak in the crowd.Tr: Derken onları bir köşede, kahkahalar içinde otururken görüyor.En: Then he sees them sitting in a corner, laughing.Tr: Bir an tereddüt etse de, içindeki cesareti topluyor.En: Although he hesitates for a moment, he gathers his courage.Tr: Derin bir nefes alarak yanlarına doğru yürüyor.En: Taking a deep breath, he walks towards them.Tr: Selin ve Burak, Emir’i görünce şaşkınlıkla doluyor ama aynı zamanda gözlerinde bir sıcaklık beliriyor.En: Selin and Burak are filled with surprise when they see Emir, but there is also a warmth in their eyes.Tr: Emir, birkaç dakikalık sessizlikten sonra cesaretini topluyor ve konuşmaya başlıyor.En: After a few minutes of silence, Emir gathers his courage and starts to speak.Tr: "Merhaba," diyor.En: "Hello," he says.Tr: "Sizi görmek çok güzel.En: "It's so nice to see you.Tr: Çok düşündüm, geçmişte olanlar için üzgünüm."En: I've thought a lot, and I'm sorry for what happened in the past."Tr: Burak, gitarına yaslanmış halde gülümsüyor.En: Burak, leaning against his guitar, smiles.Tr: "Geçmişte kaldı hepsi, Emir," diyor.En: "It's all in the past, Emir," he says.Tr: Selin, fotoğraf makinesini bir kenara koyarak söze karışıyor.En: Selin, putting her camera aside, chimes in.Tr: "Özledik seni," diyor samimi bir tebessümle.En: "We've missed you," she says with a sincere smile.Tr: Konuşma devam ediyor; anılar, kahkahalar, biraz da gözyaşı paylaşılıyor.En: The conversation continues; memories, laughter, and a few tears are shared.Tr: Bir süre sonra, Emir içindeki yüklerin hafiflediğini hissediyor.En: After a while, Emir feels the burdens inside him lighten.Tr: Selin ve Burak ona sarılıyor.En: Selin and Burak hug him.Tr: Üçü de geçmişi geride bırakarak, dostluklarını yeniden canlandırma kararı alıyor.En: The three of them decide to leave the past behind and revive their friendship.Tr: Kafeden ayrılırken, İstiklal Caddesi'nin canlılığı artık Emir'e umut veriyor.En: As they leave the café, the liveliness of İstiklal Caddesi now gives Emir hope.Tr: Geçmişin yüklerinden arınmış, yeniden kazanılan dostlukla geleceğe daha mutlu bakıyor.En: Freed from the burdens of the past, he looks more happily toward the future with the friendship regained.Tr: Çünkü bazen samimi bir konuşma ve biraz cesaret eski yaraları iyileştirebilir.En: Because sometimes, a sincere conversation and a bit of courage can heal old wounds. Vocabulary Words:bustling: hareketliclink: tınlamapleasant: hoşlonging: özlemparted: ayrılmışhesitates: tereddütgathers: toplarburdens: yüklerclear up: düzeltmekreact: tepki vermekcorner: köşesurprise: şaşkınlıkwarmth: sıcaklıksincere: samimimemories: anılarlaughter: kahkahatears: gözyaşırevive: canlandırmaklivelihood: canlılıkfreed: arınmışsitting: oturuyorblend: karışmakcaptures: yakalaract: hareketfilters: süzülüyorfills: doldururdecide: karar vermekheal: iyileştirmekmisunderstandings: yanlış anlamalarstep: adım
    続きを読む 一部表示
    13 分
  • The Lost Pilot and Hidden Secrets of Kapadokya
    2025/03/29
    Fluent Fiction - Turkish: The Lost Pilot and Hidden Secrets of Kapadokya Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-03-29-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Güneş henüz doğmamıştı.En: The sun had not yet risen.Tr: Kapadokya'nın üzerindeki gökyüzü, mavinin en derin tonlarını sergiliyordu.En: The sky over Kapadokya displayed the deepest shades of blue.Tr: Sadece birkaç saat sonra, bu gökyüzü rengarenk balonlarla dolacaktı.En: In just a few hours, this sky would be filled with colorful balloons.Tr: Ancak bu sabah bir şeyler yanlıştı.En: However, something was wrong this morning.Tr: Emir, her zamanki gibi balonunu hazırlamak için gelmemişti.En: Emir had not come to prepare his balloon as usual.Tr: Kapadokya'nın güvenilir balon pilotu kaybolmuştu.En: Kapadokya's reliable balloon pilot had disappeared.Tr: Leyla, bu bölgeye seyahat blogu için gelmişti.En: Leyla had come to this region for her travel blog.Tr: Balon gezisi tecrübesini yazmak istiyordu.En: She wanted to write about the balloon ride experience.Tr: Ancak şimdi davası bir balon gezisinden çok daha önemli görünüyordu.En: But now her task seemed much more important than a balloon ride.Tr: Kaybolan bir pilotun gizemini çözmeye kararlıydı.En: She was determined to solve the mystery of the missing pilot.Tr: Zeynep ise, yerel bir rehberdi.En: Zeynep, on the other hand, was a local guide.Tr: Yöreyi avucunun içi gibi bilirdi.En: She knew the area like the back of her hand.Tr: Leyla, Zeynep ile tanıştığında hemen dikkatini çekti.En: When Leyla met Zeynep, she immediately caught her attention.Tr: Zeynep'in sakladığı bazı sırlar vardı.En: Zeynep had some secrets she was hiding.Tr: Belki de Emir'in kaybolmasıyla ilgili bir şeyler biliyordu.En: Maybe she knew something about Emir's disappearance.Tr: Birlikte çalışmaya karar verdiler.En: They decided to work together.Tr: Zeynep, Leyla'ya mağaralara ve gizli vadilere bir tur attırdı.En: Zeynep took Leyla on a tour of the caves and hidden valleys.Tr: Mağaraların sessizliği içinde bir ipucu bulmayı umuyorlardı.En: They hoped to find a clue in the silence of the caves.Tr: Zeynep sık sık duruyor, eski bir hikayeden bahsediyor, sonra sessizce ilerliyordu.En: Zeynep often paused, mentioned an old story, and then moved on quietly.Tr: Leyla, Zeynep'in anlatımlarındaki ipuçlarını arıyordu.En: Leyla was searching for clues in Zeynep's narrations.Tr: Sonunda eski bir günlüğe rastladılar.En: Finally, they came across an old diary.Tr: Günlük, Emir'e aitti.En: The diary belonged to Emir.Tr: İlk sayfalar sıcak hava balonları hakkındaydı.En: The first pages were about hot air balloons.Tr: Ancak ilerleyen sayfalar daha gizemli bir ton alıyordu.En: But the following pages took on a more mysterious tone.Tr: Bir vadiden, saklanan bir topluluktan ve korunması gereken eski bir eserden bahsediyordu.En: It spoke of a valley, a hidden community, and an ancient artifact that needed protection.Tr: Leyla ve Zeynep bu ipuçlarını takip etti ve vadinin derinliklerine indi.En: Following these clues, Leyla and Zeynep descended into the depths of the valley.Tr: Karşılaştıkları manzara, bir masal diyarından farksızdı.En: The scene they encountered was like something out of a fairy tale land.Tr: Geçmişin derin sessizliğinde, kayıp pilot Emir ile buluştular.En: In the profound silence of the past, they reunited with the missing pilot, Emir.Tr: Emir iyi ama şaşkındı.En: Emir was well but confused.Tr: O, kaybolmadığını ancak bu antik topluluğun, bir keşiften ötürü kendisini misafir ettiğini söyledi.En: He explained that he was not lost, but this ancient community had taken him in as a guest due to a discovery.Tr: Emir'in kendisini saklayan insanlar, eski bir eseri koruyorlardı.En: The people hiding Emir were protecting an ancient artifact.Tr: Bu sıradan bir hikaye değildi ve Leyla bunu blogunda paylaşmaya karar verdi.En: This was not an ordinary story, and Leyla decided to share it on her blog.Tr: Artık dönüş yolundayken, Leyla Kapadokya'nın sadece görünen yüzünden ibaret olmadığını anladı.En: Now on the way back, Leyla realized that Kapadokya was more than just its visible side.Tr: Bazı sırlar, öğrenmek değil, korunmak içindi.En: Some secrets were meant not to be learned, but to be protected.Tr: Leyla, hikayeyi kalbinde korudu ve bu tecrübeden derin bir kültürel zenginlik kazandı.En: Leyla kept the story in her heart and gained a deep cultural richness from this experience.Tr: Bu, sadece bir kayboluşun öyküsü değil, aynı zamanda Kapadokya'nın bilinmeyen derinliklerine yapılan bir yolculuktu.En: This was not just the story of a disappearance but also a journey into the unknown depths of Kapadokya. Vocabulary Words:risen: doğmuşdisplayed: sergiliyordureliable: güvenilirdisappeared: kaybolmuştudetermined: kararlıydımystery: gizemcaught: ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Kapadokya: Emir's Journey to True Friendship
    2025/03/28
    Fluent Fiction - Turkish: Kapadokya: Emir's Journey to True Friendship Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-03-28-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Baharın ilk günleri.En: The early days of spring.Tr: Kapadokya'nın güzel manzarası her zamanki gibi büyüleyici.En: Kapadokya@, as always, has a captivating view.Tr: Peribacaları, rengarenk balonlarla dolu gökyüzüne doğru yükseliyor.En: The fairy chimneys rise towards a sky filled with colorful balloons.Tr: Emir, yatılı okuluyla Kapadokya’ya geziye geldi.En: Emir@ has come to Kapadokya@ on a trip with his boarding school.Tr: Biraz gergin.En: He is a bit nervous.Tr: Arkadaş edinmek istiyor ama nasıl yapacağını bilmiyor.En: He wants to make friends but doesn’t know how.Tr: Emir'in sınıf arkadaşlarından Selin, her zaman enerjik ve neşeliydi.En: Emir's classmate Selin@ was always energetic and cheerful.Tr: Elinde fotoğraf makinesiyle her anı ölümsüzleştirmeye çalışıyordu.En: She was trying to immortalize every moment with her camera in hand.Tr: Kerem, sınıfın komiğiydi.En: Kerem@ was the class clown.Tr: Şakaları çoktu ama derinlerde bir yerlerde tarihe olan ilgisini saklıyordu.En: He made lots of jokes, but deep down, he hid his interest in history.Tr: Nevruz günüydü, doğanın yeniden canlandığı gün.En: It was Nevruz@, the day when nature comes alive again.Tr: Herkes piknik alanında eğlenirken Selin, "Hadi, yer altı şehrini keşfedelim!" dedi.En: While everyone was having fun at the picnic area, Selin@ said, "Come on, let's explore the underground city!"Tr: Herkes bu fikre bayıldı.En: Everyone loved the idea.Tr: Emir biraz tereddüt etti ama sonunda gruba katıldı.En: Emir@ hesitated a bit but finally joined the group.Tr: Yer altı şehri karanlık ve serindi.En: The underground city was dark and cool.Tr: Duvarlarda eski yaşamların izleri vardı.En: The walls bore traces of past lives.Tr: Grup içinde Emir konuşmadan duruyordu.En: Inside the group, Emir@ remained silent.Tr: Bir çıkış ararken bir noktada Selin durdu, "Burası nasıl bir yer?" diye sordu.En: While looking for a way out, Selin@ stopped at one point and asked, "What kind of place is this?"Tr: Kerem, "Tarih kitaplarında böyle bir şey okumuştum ama tam hatırlamıyorum," dedi.En: Kerem@ said, "I read something like this in history books, but I can't quite remember."Tr: Emir sonunda bir şeyler söylemeye karar verdi.En: Emir@ decided to finally say something.Tr: "Büyükbabam, burada kaybolmamak için bir teknik kullanılır derdi," dedi.En: "My grandfather used to say there's a technique used here to avoid getting lost," he said.Tr: Kerem ve Selin şaşkınlıkla Emir'e baktılar.En: Kerem@ and Selin@ looked at Emir@ in surprise.Tr: "Anlatsana!" diye heyecanla sordu Selin.En: "Tell us!" Selin@ asked excitedly.Tr: Emir, duvar çizimlerini ve yönleri nasıl kullanacaklarını anlattı.En: Emir@ explained how to use the wall drawings and directions.Tr: Hepsi birlikte çalışarak doğru yolu buldular.En: Working together, they found the right path.Tr: Odadan odaya geçerken, Emir arkadaşlarının ilgisini fazlasıyla çekti.En: As they moved from room to room, Emir@ caught his friends’ attention quite well.Tr: Artık aralarında dışlanan biri değildi.En: He was no longer an outsider among them.Tr: Grup sonunda piknik alanına geri döndü.En: The group eventually returned to the picnic area.Tr: Gözlerinde macera dolu bir ışıltı vardı.En: There was a sparkle of adventure in their eyes.Tr: Hikayelerini neşeyle paylaştılar.En: They shared their stories with joy.Tr: Emir artık daha rahattı.En: Emir@ was now more relaxed.Tr: Gülümsüyor, sohbet ediyordu.En: He was smiling and chatting.Tr: "Kendim olduğumda daha iyiydi," diye düşündü.En: "It was better when I was just myself," he thought.Tr: Günün sonunda Emir, başkalarına uyum sağlamak için kendisini değiştirmesine gerek olmadığını anladı.En: At the end of the day, Emir@ realized he didn't need to change himself to fit in with others.Tr: Sadece kendisi olmak, onun gerçek dostluklar kurmasını sağladı.En: Simply being himself helped him form true friendships.Tr: Kapadokya'nın büyüsü, ona yeni bir başlangıç verdi.En: The magic of Kapadokya@ gave him a fresh start.Tr: Nevruz'un getirdiği yenilenme, Emir'in iç dünyasında da gerçekleşmişti.En: The renewal brought by Nevruz@ had also taken place within Emir@'s inner world. Vocabulary Words:captivating: büyüleyicichimneys: bacalarıboarding school: yatılı okulnervous: gerginimmortalize: ölümsüzleştirmekclown: komikpicnic: piknikhesitated: tereddüt ettiunderground: yer altıcool: serintraces: izlersilent: sessizdrawings: çizimlerdirections: yönlersparkle: ışıltıadventure: macerarelaxed: rahatrenewal: yenilenmecheerful: neşelienergetic: enerjiktechnique: teknikoutsider: dışlananattention: ilgifresh start: yeni ...
    続きを読む 一部表示
    14 分
  • Bringing Göbeklitepe to Life: Humor in History Tours
    2025/03/27
    Fluent Fiction - Turkish: Bringing Göbeklitepe to Life: Humor in History Tours Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-03-27-22-34-01-tr Story Transcript:Tr: Göbeklitepe sabah güneşi altında parlıyordu.En: Göbeklitepe was shining under the morning sun.Tr: İlkbaharın serin havasında, tarihi taşlar arasında kuşların neşeli sesleri yankılanıyordu.En: In the cool air of spring, the cheerful sounds of birds echoed among the historic stones.Tr: Bu eşsiz yerde, Emirhan sık sık turistlere rehberlik ederdi.En: In this unique place, Emirhan often guided tourists.Tr: Emirhan, Göbeklitepe’nin tarihini anlatmayı severdi.En: Emirhan loved telling the history of Göbeklitepe.Tr: Bugün de büyük bir turist grubunu ağırlıyordu.En: Today, he was hosting a large group of tourists.Tr: Ramazan başlamıştı ve ortalık çok canlıydı.En: Ramazan had begun, and the place was very lively.Tr: Emirhan, gruba dikkatle anlatıyordu: “Göbeklitepe, dünyanın bilinen en eski tapınak yeridir...” O sırada, kuzen Nehir, kalabalığın arasında belirdi.En: Emirhan was explaining carefully to the group: "Göbeklitepe is the world's oldest known temple site..." Meanwhile, his cousin Nehir appeared among the crowd.Tr: Nehir, üzerinde komik bir kostüm vardı.En: Nehir was wearing a funny costume.Tr: Renkli bir şapka takmış, elinde plastik kılıç sallıyordu.En: She had on a colorful hat and was waving a plastic sword in her hand.Tr: Her fırsatta turistlerin fotoğraflarına girip poz veriyordu.En: At every opportunity, she jumped into the tourists' photos and posed.Tr: Emirhan, hafifçe kaşlarını çattı ama turuna devam etmeye çalıştı.En: Emirhan frowned slightly but tried to continue his tour.Tr: Ancak Nehir, sürekli dikkatleri dağıtıyordu.En: However, Nehir kept distracting everyone.Tr: Tüm grup gülüyor ve Nehir'in şakalarını izliyordu.En: The whole group was laughing and watching Nehir's antics.Tr: Emirhan, sabrını zorladı.En: Emirhan strained his patience.Tr: Anlaşılan Nehir, yine şakalaşacak bir gün bulmuştu.En: It seemed that Nehir had found another day to joke around.Tr: Emirhan bir durdurdu, derin bir nefes aldı.En: Emirhan paused, took a deep breath, and looked at the group with a smile.Tr: Gruba bakıp gülümsedi.En: "Friends," he said, "I would like to introduce you to a funny character from history..." He pointed at Nehir.Tr: “Arkadaşlar,” dedi, “sizlere tarihten komik bir karakter sunmak istiyorum...” Nehir’i işaret etti.En: "This chaotic adventurer, Nehir, is one of the hidden stories of Göbeklitepe."Tr: “Bu dağınık maceracı Nehir, Göbeklitepe'nin gizli hikâyelerinden biri.” Turistler gülmeye başladı.En: The tourists began to laugh.Tr: Emirhan, Nehir’i turuna dahil etti.En: Emirhan included Nehir in his tour.Tr: Nehir de hemen role girip hikâyesine başladı.En: Nehir immediately got into character and began her tale.Tr: Turistler kahkahalarla güldü ve bir yandan da Emirhan’ın anlattıklarını dinlediler.En: The tourists laughed with joy while listening to Emirhan's explanations.Tr: Nehir, taşların arasında hoplayarak şakalaşıyordu.En: Nehir joked around, hopping among the stones.Tr: Emirhan, turu Nehir’le birlikte tamamladı.En: Emirhan completed the tour with Nehir.Tr: Grup hem eğlenmiş hem de tarihi öğrenmişti.En: The group was both entertained and informed.Tr: Tur bittiğinde, herkes mutlu bir şekilde ayrıldı.En: When the tour ended, everyone left happily.Tr: Emirhan, Nehir'e döndü ve gülümsedi.En: Emirhan turned to Nehir and smiled.Tr: “Sanırım, yardımların için teşekkür etmeliyim,” dedi.En: "I guess I should thank you for your help," he said.Tr: Nehir, göz kırparak, “Her zaman,” dedi.En: Nehir winked and said, "Anytime."Tr: O günden sonra, Emirhan turlara biraz daha şaka ekledi.En: After that day, Emirhan added a bit more humor to his tours.Tr: Nehir ise, bazen sürpriz ziyaretler yaparak pastanelerden aldığı tatlıları paylaşırdı.En: Nehir, on occasion, would make surprise visits and share pastries she got from bakeries.Tr: Göbeklitepe’de, bahar kuşları neşeyle ötüp durdu.En: At Göbeklitepe, spring birds continued to sing joyfully.Tr: Emirhan, turunu başka bir gözle yapıyordu artık, hem eğleniyor hem de öğretiyordu.En: Emirhan was conducting his tours with a new perspective, both entertaining and teaching.Tr: Bu da turistlerin her ziyaretinde tekrar gelmek istemelerini sağlıyordu.En: This made tourists want to return with every visit.Tr: Göbeklitepe’nin sessiz tarihine bir parça neşe katılmıştı.En: A touch of joy had been added to the silent history of Göbeklitepe. Vocabulary Words:shining: parlıyorduechoed: yankılanıyorduunique: eşsizguided: rehberlikhosting: ağırlıyordulively: canlıydıcarefully: dikkatlecrowd: kalabalıkfunny: komikcostume: kostümposing: poz ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • The Power of Collaboration: How Emir and Zehra's Project Thrived
    2025/03/26
    Fluent Fiction - Turkish: The Power of Collaboration: How Emir and Zehra's Project Thrived Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-03-26-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Bahar mevsimi gelmişti.En: Spring had arrived.Tr: Büyük aile evinin pencerelerinden çiçeklerin kokusu geliyordu.En: The scent of flowers wafted through the windows of the large family house.Tr: Ev, her zamanki gibi kalabalık ve neşeliydi.En: The house was as crowded and cheerful as always.Tr: Emir ve Zehra geniş oturma odasında oturuyorlardı.En: Emir and Zehra were sitting in the spacious living room.Tr: Önlerinde bir masa, masanın üstünde ise projeleri vardı.En: There was a table in front of them, and on the table were their projects.Tr: Her iki öğrenci de bu projeye çok emek veriyordu.En: Both students were putting a lot of effort into this project.Tr: Ancak, ikisinin de yöntemleri farklıydı.En: However, their methods were different.Tr: Emir, işine çok dikkat eden biriydi.En: Emir was someone who paid great attention to his work.Tr: Her şeyin en iyi şekilde olmasını isterdi.En: He wanted everything to be the best it could be.Tr: Hem düzenli hem de titizdi.En: He was both organized and meticulous.Tr: Her şey mükemmel olmalıydı.En: Everything had to be perfect.Tr: Zehra ise daha yaratıcı bir ruha sahipti.En: Zehra, on the other hand, had a more creative spirit.Tr: Fikirlerini özgürce ifade etmeyi severdi.En: She loved expressing her ideas freely.Tr: Daha renkli ve yenilikçi fikirler üzerine yoğunlaşırdı.En: She focused more on colorful and innovative ideas.Tr: Emir'in kuralları ise bazen onu sıkardı.En: Sometimes, Emir's rules made her feel confined.Tr: Bir gün, Zehra yeni bir fikirle geldi: "Emir, projemize biraz renk katabiliriz.En: One day, Zehra came up with a new idea: "Emir, we can add some color to our project.Tr: Şu köşeyi daha canlı hale getirebiliriz."En: We can make that corner more lively."Tr: Emir kaşlarını çattı.En: Emir frowned.Tr: "Ama bu çok değişik olur.En: "But that would be too different.Tr: Planımızdan sapmayalım."En: Let's not deviate from our plan."Tr: Zehra içini çekti.En: Zehra sighed.Tr: "Ama farklılık, projeyi özel yapar."En: "But being different makes the project special."Tr: Günler geçtikçe, ikisi arasında gerilim artıyordu.En: As the days passed, the tension between the two increased.Tr: Emir projeye sıkıca tutundukça, Zehra daha da itilmiş hissediyordu.En: As Emir clung tightly to the project, Zehra felt increasingly pushed away.Tr: Etkili bir takım olmak, daha zor hale geliyordu.En: Being an effective team was becoming more difficult.Tr: Bir akşam, Emir oturduğu yerden ayağa kalktı.En: One evening, Emir stood up from where he was sitting.Tr: "Tamam Zehra, anladım.En: "Okay Zehra, I get it.Tr: Projemiz ilerlemiyor çünkü ikimiz de kendi yolumuzda ısrar ediyoruz."En: Our project isn't progressing because we're both insisting on our own ways."Tr: Zehra da ona dönerek, "Evet Emir, biraz esnek olsak çok şey kazanabiliriz," dedi.En: Zehra turned to him and said, "Yes Emir, we could gain a lot if we were a bit flexible."Tr: Bu konuşma dönüm noktası oldu.En: This conversation was a turning point.Tr: Emir, Zehra'nın fikirlerine açık olmaya ve kendi katılığından ödün vermeye karar verdi.En: Emir decided to be open to Zehra's ideas and to compromise on his rigidity.Tr: Zehra ise Emir'in dikkatli bakış açısını takdir etmeye başladı.En: Zehra, in turn, began to appreciate Emir's careful perspective.Tr: Beraber çalıştılar.En: They worked together.Tr: Emir'in disiplinli yaklaşımı ile Zehra'nın yaratıcılığı birleşti.En: Emir's disciplined approach combined with Zehra's creativity.Tr: Yavaş yavaş proje şekillendi.En: Gradually, the project took shape.Tr: İkisi de birbirlerinin güçlü yanlarını gördü ve öğrendi.En: They both saw and learned from each other's strengths.Tr: Proje teslim günü geldi.En: The project submission day arrived.Tr: Öğretmenleri projenin detaylarına ve sunumunun güzelliğine hayran kaldı.En: Their teacher admired the details of the project and the beauty of the presentation.Tr: Emir ve Zehra bu başarıyı beraber kazandıkları için çok mutluydu.En: Emir and Zehra were very happy to have achieved this success together.Tr: Bu deneyimin sonunda, Emir başkalarının fikrine açılmayı öğrendi.En: At the end of this experience, Emir learned to be open to others' ideas.Tr: Zehra ise fikirlerini daha cesurca sunabildi.En: Zehra, on the other hand, was able to present her ideas more boldly.Tr: İkisi de başarıya giden yolun yalnızca titizlikten ya da yaratıcılıktan değil, işbirliğinden geçtiğini fark etti.En: They both realized that the path to success was not just through meticulousness or creativity but through collaboration.Tr: Büyük aile evinde, o gün sadece projenin değil, dostluğun da ...
    続きを読む 一部表示
    16 分
  • From Kapalıçarşı to Dreams: Özlem's Journey in Fabric
    2025/03/25
    Fluent Fiction - Turkish: From Kapalıçarşı to Dreams: Özlem's Journey in Fabric Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-03-25-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un kalbinde, tarihi ve büyüleyici Kapalıçarşı bir bahar günü canlanıyordu.En: In the heart of İstanbul, the historical and enchanting Kapalıçarşı was coming to life on a spring day.Tr: Ramazan ayının huzurlu havası her yana sinmişti.En: The peaceful atmosphere of the Ramazan month had permeated everywhere.Tr: Baharatların kokusu ve esnafın sesleri etrafa yayılıyordu.En: The scent of spices and the sounds of the merchants filled the air.Tr: Bu kalabalığın içinde, gözleri parlayan bir kadın, Özlem, adımlarını dikkatle atıyordu.En: In this crowd, a woman with sparkling eyes, Özlem, was carefully making her way.Tr: Özlem, sıradan bir kumaş arayışında değildi.En: Özlem was not in search of an ordinary fabric.Tr: Onun amacı, Osmanlı tarzı, nadir ve yüksek kaliteli bir kumaş bulmaktı.En: Her goal was to find an Ottoman-style, rare, and high-quality fabric.Tr: Hayallerinde küçük bir tasarım stüdyosu kurmak vardı.En: She dreamed of opening a small design studio.Tr: Özlem’in dikkatini, bir tezgâhın ardında enerjik bir şekilde ürünlerini tanıtan Emre çekti.En: Özlem’s attention was caught by Emre, who was energetically presenting his products behind a stall.Tr: Emre, kumaşları hem sevgisiyle hem de bilgisiyle anlatıyordu.En: Emre was describing the fabrics with both love and knowledge.Tr: “Bu kumaş ipek, Safranbolu’dan geldi,” dedi keyifle, elinde ince bir şale tutarak.En: “This fabric is silk, it came from Safranbolu,” he said joyfully, holding a delicate shawl in his hand.Tr: “Elde boyandı ve her parçası bir hikâye anlatıyor.” Özlem, Emre'nin bilgisinden etkilendi ama temkinliydi.En: “It is hand-dyed and each piece tells a story.” Özlem was impressed by Emre's knowledge but remained cautious.Tr: Uygun fiyatlı bir şey bulabileceğine dair içgüdülerine güvenmek istiyordu.En: She wanted to trust her instincts to find something affordably priced.Tr: “Öncelikle fiyatına bakalım, değil mi?” diye hafifçe gülümsedi.En: “First, let's look at the price, right?” she smiled gently.Tr: Emre, Özlem’i etkileyebilmek için daha fazla anlatmaya başladı, “Bu kumaş, gerçekten özel.En: To impress Özlem, Emre started to tell more, “This fabric is truly special.Tr: Beğendiğiniz dokuma Osmanlı dönemine ait tekniklerle yapılmış.” Ama Özlem sormadan edemedi, “Peki, fiyatı nasıl?” Bir süre dolaşıp farklı tezgâhları gezdiler.En: The weave you liked was made with techniques from the Ottoman period.” But Özlem couldn’t help asking, “So, how is the price?” They wandered for a while, visiting different stalls.Tr: Kalabalığın içinde birbirlerine kaybolmadan durmaya dikkat ediyorlardı.En: They were careful not to lose sight of each other in the crowd.Tr: Emre, sonunda bir kumaşı işaret etti.En: Finally, Emre pointed out a fabric.Tr: Özlem’in gözleri, kadife yumuşaklığında, zengin desenli bir kumaşa saplandı.En: Özlem's eyes got fixed on a velvet-soft, richly patterned fabric.Tr: İşte, tam o aradığı şey!En: That's exactly what she was looking for!Tr: Ancak Emre’nin sesi havada yankılandı, “Maalesef, bu kumaş rezerve edildi.” Özlem'in içindeki heyecan bir anda durgunlaştı.En: However, Emre's voice echoed in the air, “Unfortunately, this fabric is reserved.” Özlem's excitement suddenly subsided.Tr: Ama pes etmedi.En: But she didn’t give up.Tr: “Belki başka bir çözüm bulabiliriz?” dedi kararlı bir sesle.En: “Maybe we can find another solution?” she said with a determined voice.Tr: Emre, Özlem’in tutkusunu ve kararlılığını fark etti.En: Emre noticed Özlem's passion and determination.Tr: Uzun zamandır bu kadar hevesli bir müşteriyle karşılaşmamıştı ve içten içe bu genç kadına yardımcı olma isteği doğdu.En: He hadn’t encountered such an enthusiastic customer in a long time, and inwardly, he felt the urge to help this young woman.Tr: “Senin gibi biri için bu kumaşı satmalıyım,” dedi sonunda.En: “I must sell this fabric to someone like you,” he said finally.Tr: Özlem’e inanmıştı.En: He believed in Özlem.Tr: Özlem, Emre’nin uzattığı kumaşı minnettarlıkla aldı.En: Özlem gratefully took the fabric offered by Emre.Tr: Bu sadece bir kumaş değildi.En: This was not just a piece of fabric.Tr: Kendi yolculuğunun, hayallerinin bir başlangıcıydı.En: It was the beginning of her journey, her dreams.Tr: İkisi de günün sonunda, başka birinin hayatında iz bırakmanın tatminini yaşadılar.En: By the end of the day, both experienced the satisfaction of leaving a mark on someone else’s life.Tr: Özlem'in özgüveni artmış, Emre ise başkalarına ilham ...
    続きを読む 一部表示
    16 分